Buğdayda Oyun – 2
Bu arada hiç hesaba katılmayan bir durum daha var. Çiftçiye Hububat Üretim Prim Desteği olarak verilen 1 TL /kg desteğin alınabilmesi için, çiftçinin elinde mutlaka bir satış makbuzu olmalı. Ama bu makbuzun da bir maliyeti var. Stopaj + Borsa masrafı + Bağ-Kur olmak üzere %4,2 kesinti ödüyor. Eskiden bir de destek parası banka hesabına yatınca % 4 gelir vergisi kesiliyordu ama çok şükür artık bu kesinti alınmıyor. Bu durumda çiftçi diyelim ki hali hazırdaki piyasa fiyatından 6,6 TL/kg ile fatura kestirdiği eline 6,3 TL/kg geçiyor. Yani her 1 TL’nin 30 kuruşu kesiliyor. Az önce hesapladığımız kilogram başına verilen destek 1,40 TL’den 1,10 TL’ye düşüyor. Bu arada bu para peşin ödenmiyor. Haziran ayında satılan buğdayı kesintiden sonra 70 kuruşa düşen prim desteği en iyimser ihtimalle Aralık ayında alınabiliyor. Bu para bir de enflasyon erozyonuna uğruyor. Bu kesinti ile ilgili, çiftçinin dilinde hep aynı söz var. İlçeye gidip gelmek için verdiği dolmuş parasından sonra eline hiçbir şey kalmadığını söylüyor. Gerçekten de 2022 yılında 20 milyon rekolte olan ülkemizde desteklemeye başvurunun 9 milyon tonda kaldığı düşünülürse; aslında durumun ne olduğu daha belirgin olarak görülebiliyor.
Bu durumda çiftçi ne yapıyor?
Çiftçi kesintilerden sonra eline kalan 6,30 TL üzerine bir de devletin kg başına verdiği 1,40 TL’yi eklersek çiftçinin toplam aldığı brüt gelir 7,70 TL/kg oluyor. Bu tutar brüt. Çünkü içinde masraflar var. Yapılan hesaplara göre; dekara tohum, gübre, mazot, ilaç, sürüm, hasat, işçilik gibi masraflar için yapılan harcama 2.250 TL tutuyor. Ortalama 300 kg veri üzerinden hesap yapıldığında 1 kg buğday için yaklaşık 7,5 TL masraf yapıldığı ortaya çıkıyor.
Bu durumda çiftçi 7,5 TL’ye ürettiği 1 kg buğdaydan ancak 7,70 TL elde edebiliyor. Yani sadece 20 kuruş kar ediyor.
En iyimser istatistiklerle, Türkiye ortalama tarım işletmesi büyüklüğü 60 dekar ve dekara ortalama verim 300 kg olarak alınırsa; çiftçi bu işten yıllık 3.600 TL para kazanabiliyor demektir.
Bu durumun tek istisnası borcunu hemen ödemek zorunda olmayan ve deposunda bekletebilecek güçte olan büyük ve sulu araziye sahip az sayıda çiftçi. Bu durumda bile durum pek iç acıcı değil. Çiftçi eğer açıklandığı gibi 8,25 TL/kg üzerinden ürünü satabilse; kesintilerden sonra eline kalan 7,95 TL/kg ve üzerine 1,40 TL/kg ile toplam 9,35 TL/kg para alacak. Bundan 7,5 TL/kg masraflar çıkarsa çiftçi ürettiği her kg buğdaydan 1,8 TL kazanmış olacak. Çiftçi bekleme tahammülü varsa 300x60x1,8 = 33.300 TL yıllık bir kazanca ulaşabilecektir. Aslında çiftçiyi aylık 2.775 TL’ye ya da asgari ücretin neredeyse 1/4’üne layık görüyoruz. Bu para ile hem geçen seneden kalan borçlarını ödeyecek, hem gelecek yılın üretim masraflarını karşılayacak kalan para ile de ailesini geçindirecek. Matematik olarak pek mümkün gözükmüyor.
İşte bu durumda çiftçinin gerçekten korunması gerekmektedir. Modern teknoloji ve yöntemlerle üretim yaparak verimliliğimizi arttırmaya çalışırken, üretimimizi tamamen ithalata bağlı hale getirdik. Gübre, mazot, ilaç, ekipman ve bazen tohumda bile ithalata bağlı haldeyiz. Bunların maliyetler içindeki oranı çok yüksek. Ama daha da önemlisi dövizdeki kur farkı, enflasyondaki yükseklik ve piyasadaki fiyat baskısı nedeniyle üreticinin girdi fiyatları çok yükseliyor. Bu aşırı artış karşısında aniden manipüle edilen dünya fiyatları durumu iyice çıkmaza sokunca, devlet iyi destek verse bile sanki dipsiz bir kuyu bu paralar çiftçinin işine yaramıyor. Liyakatsiz kadrolar siyasi hesaplar nedeniyle bu gösterişli destekleme yöntemlerinden bir türlü vazgeçmiyorlar.
Bu işin sadece para ile olmayacağı ortadır. Çiftçinin üretime devam etmesi için yeterli ekonomik büyüklükte geliri kavuşması, genç çiftçinin sektöre ilgisini çekecek sosyal (sağlık, eğitim gibi) altyapının tesis edilmesi gerekmektedir. Özellikle genç çiftçilerin işlerini kolaylaştıracak mekanizasyon, otomasyon, uzaktan algılama, tarım 5.0, gibi teknolojik uygulamaları temin edecek yani satın alınmasını, kullanılmasını ve yaygınlaştırılmasını sağlayacak imkanlar ve altyapı doğa ile uyumlu bir şekilde organize edilerek temin edilmelidir. Bütün bu kıstasların birlikte ele alındığı, bütüncül politikalar ile üstesinden gelinemeyecek sorun bulunmamaktadır. ABD, Avrupa Birliği ülkeleri gibi tarımda gelişmiş devletler benzer sorunları sosyo-liberal yöntemlerle çözmektedir. Bu yöntemler ile ilgili hiçbir eksiğimiz bulunmamaktadır. Sadece sevk ve idare problemimiz vardır ve liyakatli kadrolar ile bu sorunlar kısa sürede çözülebilir.
Sonuç olarak; çiftçiye şişirilmiş sayılar gösterilerek oyun oynanmaktadır. Geçen sene olduğu gibi 6 TL açıklanan fiyat yıl içinde hep 5 TL kalmıştı, bu sene de 8,25 TL açıklanan fiyat daha 6,5 TL’ye bile ulaşamıyor. İşin aslı çiftçiye fiyat üzerinden bir oyun oynanıyor. Desteklemeye baktığımız da ise; geç ödeyerek ve kesintiler yaparak neredeyse yarıya yakınını devlet geri alıyor. Yani çiftçiye destekleme üzerinden de bir oyun oynanıyor. Zaten çiftçi de üretimin yarısı için bile desteğe başvuramıyor. Aslında yılın sonunda çiftçi elini cebine attığında kilogram başına eline kalan 20 kuruşu görünce, ben bu işi ne için yapıyorum demesi lazım ama çaresizlikten susuyor. Yok pahasına üretmeye devam ediyor. Bu sessizlik karşısında birileri de çiftçiyi kandırdığını sanmaya devam ediyor.