“Enough” Gayri!
Tarımdaki çöküş ile ilgili bugüne kadar çok şey yazdık. Her defasında, “demiştik” diyerek bir daha uyardık. Hızla dönülmez akşamın ufkuna yaklaştığımızı, gidişatın beka sorununa dönüştüğünü anlatmaya çalıştık. “Yeter artık bu kadar olmaz” dedikçe yenisiyle karşılaştık. Dünya çapında başarı hikâyelerinden, Avrupalı hak arayan çiftçilerden, Hâkk kelimesinin öneminden bahsettik. Ama sonuç ortada. Bu sefer İngilizce “yeter” anlamında “enough” yazalım. Belki işe yarar!
Ülkemiz seçim sürecinden çıkmıştır. Gelecek seçimlere kadar devletin yeni bir şey vermeyeceği aşikârdır. Seçim vaatleriyle bugüne kadar verilen minicik ödünlerin bile devamı gelmeyecektir. Tam tersine yakın zamanda sağanak gibi zamlar, ilave vergiler, yeni cezalar beklenmektedir. Durum gittikçe kötüleşmektedir.
Peki, oturup yaklaşan felaketi seyretmeye devam mı edeceğiz? Acaba yapabileceğimiz bir şey var mı? Mesela gelişmiş ülkelerin demokrat toplumlarının yaptıklarını biz de yapabilir miyiz? Yani her şeyi devletten bekleyip şikâyet etmek yerine; kendi sorunlarımızı kendimiz çözebilir miyiz? Sahip olduğumuz emek, sermaye, bilgi gibi güçlerimizi bir araya getirip örgütlenerek onlar gibi devlete bile talimat verebilir miyiz?
Öncelikle tarım ve gıda sektöründe üretimden tüketime, işlemeden pazarlamaya her aşamada yaşanan gelişmelere bakalım. İçine düşülen buhranı açıkça görebilmek için demokratik kurallar çerçevesinde, siyaset üstü bir yaklaşımla şu basit soruları soralım: İlk olarak, elimizi cebimize atıp bakalım; eldeki ihtiyaca yetiyor mu? Sonra başımızı iki elimizin arsasına alıp düşünelim; niçin böyle oldu? Elimizi vicdanımıza koyup, soralım; bunlar bize hak mı? En sonunda iki elimizle yakalarına yapışarak yargılayalım; varlık içinde yokluk çekmeye mahkûm muyuz?
Elbette bu soruların cevabı bellidir.
Herkes şunu çok iyi bilmelidir ki; oluşan manzara karşısında memleket sahipsiz değildir. İmkân ve şartlar her ne olursa olsun, ziraatçılar olarak birinci vazifemiz; Türk tarımını korumak, milletin gıda ihtiyacını sürekli temin etmek ve güvence altına almaktır. Bu görev, Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek kadar kutsal ve önceliklidir. Tarımın geleceği bizlerin ellerindedir. Bu amaç ve inançla sektördeki paydaşlarla bir araya gelerek kısırdöngü haline gelmiş mevcut sebep sonuç politikalarına, “yeter gayri” demenin zamanı gelmiştir.
Dünyada güçsüzler için başarmanın tek yolu, örgütlü mücadeledir. Bugüne kadar ülkemizde örgütlenme konusunda belli bir birikim sağlanmıştır. En azından artık cahiller bile, “kooperatifçilik bizim kültürümüzde yok, bizimkiler beceremez” gibi saçma sözler söylememektedir. Foyaları ortaya çıkacağı için hainler de bu tip aşağılık söylemlere cesaret edememektedir. Mili benliğimizdeki imece kültürüne sahip aklı başında herkes tarafından yapılması gerekenin ne olduğu ziyadesiyle bilinmektedir. Bundan sonra, “ne yapabiliriz” sorusunun cevapları anlatılmalıdır. Örneklerle nasıl başarabileceğimiz gösterilmelidir. Kamuoyunda farkındalık arttıran, sektörü cesaretlendiren faaliyetlerde bulunulmalıdır. Alınması gereken teknik ve ekonomik tedbirleri izah eden bütüncül modeller, liyakatli kadrolar tarafından kararlılıkla uygulanmaya başlamalıdır.
Yıllar önce olduğu gibi yine az zamanda çok ve büyük işler başarabilmenin azmi ve gayreti içindeyiz. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, bilimsel ve etik değerler çerçevesinde, birlik ve beraberlik içinde bütün zorlukların üstesinden geleceğiz.