Küresel Gerçek: Su ve Emek Kıtlığı Arasındaki Kırılgan Bağ
2025 yılının sonuna yaklaşırken dünya tarımı üç temel kelimenin gölgesinde kaldı; su kıtlığı, istihdam daralması ve lojistik kırılganlık. Su kıtlığı yalnızca mahsulleri azaltmadı; aynı zamanda tarımsal istihdamı daraltarak, gıda arzını ve lojistik akışlarını da sekteye uğrattı. Son iki yılda İspanya’da yaşanan şiddetli kuraklık, bu kırılganlığın somut bir örneğini oluşturuyor. Öte yandan kuraklık, birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de tarımsal üretimi sarstı. İş gücü kaybı ve yüksek maliyetlerle birleşince bu durum sadece çiftçiyi değil, gıda tedarik zincirini ve ekonominin tamamını etkiledi. Hasadın zayıflaması, depoların boş kalması, nakliye ağlarının dengesizleşmesi; zincirin her halkasında “azalan kaynak” gerçeğini hissettirdi. Bugün artık mesele yalnızca ürün yetiştirmek değil üretileni zamanında, sağlıklı ve sürdürülebilir biçimde sofraya ulaştırmak.
Kuraklıkla Daralan Üretim ve Emek Zinciri
Unicaja tarafından yayımlanan “İspanya’da Tarım Sektörü ve Gıda Endüstrisi: 2023’te Temel Özellikler ve Bölgesel Analiz” raporu, kuraklığın ülke ekonomisine etkilerini açıkça ortaya koyuyor. Zeytinyağı, bu zincir kırılmasının en çarpıcı örneklerinden biri. Son iki sezonda zayıf zeytin üretimi, fiyatlarda tarihi artışlara yol açarak gıda enflasyonunu tetikledi. Hasat edilecek zeytin azaldıkça, tarlalardaki işgücü ihtiyacı da azaldı. Yani kuraklık yalnızca suyu değil, emeği de kuruttu. En büyük kayıplar tarımın kalbi sayılan Endülüs (%13 azalma), Ekstremadura (%9) ve Katalonya (%12,1) bölgelerinde yaşandı. Kuraklığın tarımsal gıda ihracatı üzerindeki etkisi de dikkat çekici. 2023’te ihracat değeri 67 milyar avroyu aşarak nominal olarak %18 büyüdü, ancak ihracat hacmi %14 azaldı. Yani fiyat artışları, miktar kaybını gizleyen bir “sanal büyüme” yarattı. Bu durum, tedarik zinciri dayanıklılığının gelir değil, üretim sürekliliğiyle ölçüldüğünü bir kez daha gösteriyor.
Türkiye: Benzer Riskler, Farklı Dinamikler
Türkiye’nin tabloya uzaktan bakması kolay değil, çünkü benzer bir sürecin içindeyiz. Kırsalda nüfus hızla yaşlanıyor, gençler şehir ekonomilerine kayıyor. Tarımsal istihdam 2000’li yıllarda toplam istihdamın üçte birinden fazlayken, bugün %17’nin altına düşmüş durumda. Bu azalma, üretimden taşımaya, depolamadan işlenmeye kadar zincirin her halkasında hissediliyor. Kuraklık, Türkiye’de de özellikle Konya Ovası, İç Ege ve Güneydoğu Anadolu gibi üretim merkezlerinde etkisini artırıyor. Su kaynaklarının azalması, hem üretim planlamasını hem de lojistik akışını zorlaştırıyor. Öte yandan soğuk zincir kapasitesindeki bölgesel dengesizlikler, tedarik zincirinde yüksek kayıp oranlarına yol açıyor. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre yaş meyve-sebze kayıpları %20’ye kadar çıkabiliyor. Bu kayıplar, tıpkı İspanya’da olduğu gibi, gıda fiyatlarının artmasına ve tüketici üzerinde ek bir maliyet baskısına neden oluyor. Her iki ülke için de temel çıkarım açık; “Tarımda üretim sürdürülebilirliği, yalnızca suya değil, insana ve lojistik kapasiteye bağlı.”
Eğer iklim koşulları üretimi kısıtlıyorsa, lojistik zincir bu baskıyı verimlilikle telafi etmelidir.
Üretim kadar lojistik de stratejik
İspanya ve Türkiye örnekleri, bize aynı gerçeği hatırlatıyor: Tarladaki üretim ne kadar değerli olursa olsun, lojistik ve istihdam zinciri zayıfsa o üretim sofraya güvenli biçimde ulaşamaz. Su kıtlığı, sadece tarlayı değil, tedarik zincirinin tamamını kurutuyor. İspanya, bu tablo karşısında göçmen iş gücü ve dijital izlenebilirlik sistemleri gibi çözümlere yönelmiş durumda; ancak bugün ülkemizde istihdam sorununu düşündüğümüzde, İspanya’nın yaşadığı durumdan ders çıkarmamız ve acil önlemler almamız gerekiyor. Bu nedenle tarım politikaları artık sadece destekleme alımı ya da mazot indirimiyle sınırlı olamaz. Su yönetimi, istihdam planlaması ve lojistik altyapı birlikte ele alınmalı ve gençler bu zincire yeniden kazandırılmalı. Aksi halde kuruyan toprak, zincirin her halkasında kırılganlık yaratmaya devam edecek.
Tarladan sofraya uzanan zinciri birlikte onarmalıyız
Kuraklık artık uzak bir olasılık değil, yaşadığımız çağın gerçeği. Ancak asıl sınav, bu değişime karşı esnek ve dayanıklı tedarik zincirleri kurabilmekte yatıyor. İspanya’nın son iki yılda yaşadıkları, bize açık bir mesaj veriyor. Türkiye, bu tabloyu bir uyarı olarak görmeli; gençleri tarım ve lojistik alanlarında yeniden kazanacak, dijitalleşmeyi hızlandıracak ve su yönetimini merkeze alacak politikalarla yeni bir yol haritası çizmeli. Ve bu gerçeğe dayanıklı bir tarım-gıda zinciri kurmanın yanı sıra suyu, teknolojiyi ve insan emeğini aynı vizyonda buluşturan politikalarla ulaşmak mümkün. Unutmayalım; “Tarlada başlayan zincir, sofrada biter.”
Ve o zincirin her halkasında insan emeği, su kadar kıymetlidir.








