
Üretim Kooperatifleri
Bilindiği gibi ülkemizde tarımsal üretim faaliyetler ile ilgili Bakanlığa bağlı bir kaç farklı türde kooperatifler vardır. Bu kooperatifler, ana sözleşmelerinde yer almak kaydıyla belli başlı tarımsal faaliyetleri yapabilirler. Kooperatifler odaklandığı alanlardan hareketle bitkisel üretim, hayvansal üretim veya ikisi birlikte çalışmalar yürütebilirler. Odaklandığı konulara bağlı olarak kooperatiflerin üst birliklere bağlı oldukları görülebilir; Köy-Koop, Sür-Koop, Haykoop gibi.
Kooperatiflerin kabaca üç tür faaliyetleri vardır; üretim öncesi faaliyetler, üretim faaliyetleri ve üretim sonrası faaliyetler. Üretim öncesi faaliyetler, ihtiyaç duyulan üretim girdilerinin temin edilmesini ifade eder. Üretim faaliyetleri, diğer işlerin yanı sıra, üretim sürecinde ihtiyaç duyulan bilgi, uygulama, kontrol ve denetimleri de kapsar. Üretim sonrası faaliyetler, en yalın haliyle pazarlama faaliyetleridir. Görüldüğü gibi “üretici örgütleri” olan kooperatiflerin, aynı anda, üretim ve tüketim faaliyetlerine yönelik roller ve işleri vardır.
Ülkemizde tarımsal faaliyetleri sürdüren üretici ve yetiştiriciler, genelde “küçük aile işletmesi” denilen yeterli sermaye birikimini yapamamış ve parçalı araziler üzerinde bitkisel üretim veya az sayıda hayvanla hayvansal üretim yapmak zorunda olan kişilerdir. Ülkemizde, üreticinin elinde bulunan arazi büyüklüğü ortalama 61 dekar olarak hesaplanmaktadır. Büyükbaş hayvancılık yapan yetiştiricilerin yaklaşık %85’i 10’dan az hayvan ile faaliyetlerini sürdürmektedir; 20’den az hayvan ile faaliyetlerini sürdüren yetiştiricilerin hesaba katılmasıyla bu alanda %96’lık bir büyük oran ortaya çıkmaktadır. Küçükbaş hayvancılık yapan yetiştiricilerin %69’u 50’den az hayvan ile faaliyetlerini sürdürmektedir. 150’nin altında küçükbaş ile hayvancılık yapanların oranı %93’ü bulmaktadır. Bu rakamların anlamı, küçük ve parçalı arazilerde bitkisel üretim veya az sayıda hayvan ile hayvancılık faaliyetleri yapan üreticilerin/yetiştiricilerin çok yüksek oranda olması ve dolayısıyla bu kişilerin/ailelerin gerek girdi temini ve gerekse çıktıların pazara sunulması sürecinde pazarlık ve rekabet gücüne sahip olamadıklarıdır.
Gerçekte kooperatifler, yaygın ve yanlış bir kabul olan sadece üretim çıktılarıyla yani elde edilen ürünlerin pazarlanmasıyla ilgilenmez. Kooperatifler daha üretim başlamadan ihtiyaç duyulan her türlü girdiyi en uygun koşullarda topluca temin etmekle işe başlamalıdırlar. Böylelikle oldukça büyük ve organize girdi piyasasında, bir tek kişi sahip olamayacağı pazarlık ve seçme gücüne sahip olabilir. Yine üreticiler/yetiştiriciler üretim süreçlerinde ihtiyaç duyulan mal ve hizmetlere tek başlarına uygun koşullarda erişmemekte ya da erişseler bile yüksek maliyetlere katlanmaktadır. Örneklemek gerekirse 5-10 büyükbaş ile hayvancılık yapan bir aile veterinerlik hizmetlerinden yararlanabilmek için düzenli ve sürekli bir veteriner hekimi istihdam edemeyecektir. Aynı şekilde bu kişiler, üretim süreçlerinde yeterli miktar, kalite ve standardı yakalamakta zorlanabilmektedir. Her şeye rağmen üretim faaliyetlerini tamamlayıp ürünleri elde eden bu kişiler, oldukça organize hareket eden piyasada rekabet gücüne sahip olamamakta, depolama imkanlarının sınırlı olması, işleme tesislerin olmaması ve ekonomik koşulların dayatması gibi nedenlerle ürünlerini düşük fiyatlarlar hızlıca elden çıkarmaktadır. Böylelikle bu kişiler alın terinin karşılığını alamamaktadır. Bu büyük kitle için emeğinin karşılığını almak yerine, eline ne geçerse razı olma hali ile yaşamını sürdürmesi ve aile bütçesini denkleştirmesi adına başka gelir yollarına başvurma, zorunlu seçenek olmaktadır.
Bu durumun tipik bir örneği bugünlerde basına yansıyan Rekabet Kurumu soruşturmasıdır; Rekabet Kurumu, ülkemizin en önemli süt markalarının da yer aldığı 39 firma için “süt karşılığı yem” uygulaması yaptıkları gerekçesiyle harekete geçmiştir. Hayvancılıkla uğraşanların çoğunlukla bildiği gibi, ülkemizde süt firmalarının veya süt toplayıcılarının önemli bir bölümü, süt üreticilerine yem satmaktadır. Bu durum üreticilerin hem girdi temininde hem de çıktıların pazara sunulmasında aynı kişi ve gruba bağımlı olmasıyla sonuçlanmaktadır. Ortaya çıkan sonuç, aynı zamanda, üreticinin ne girdi fiyatları ne de ürün fiyatları üzerinde söz ve pazarlık hakkının olmadığının acı bir göstergesidir.
“Süt karşılığı yem” uygulaması, üreticilerin/yetiştiricilerin neden kooperatif ortağı olması gerektiğinin yedi coğrafyada somut ve net yanıtıdır. Çünkü tek başına üretim sorunlarına çözümler bulmakta ve ihtiyaçlarını karşılamakta zorlanan kişilerin birlikte hareket ederek girdi ve çıktı piyasalarında söz hakkına sahip olmasının ve pazarlık gücüne erişebilmesinin yolu kooperatifçiliktir. Bu güce erişebilmenin yolu etkin ve iyi çalışan kooperatifler kurmak ve onları işletmekten geçmektedir. Böylelikle bir kooperatif ortağı girdi temin ederken (üretime başlarken ve üretim sürecinde) daha uygun koşullarda ve ekonomik olarak ihtiyaçlarını giderecektir. Hatta bu kişinin alım gücü yoksa bile onun adına kooperatifi bu girdileri temin ederek ona teslim edecektir ki bunun diğer adı da üretimin devam etmesidir. Aynı kişi, elde ettiği ürünleri kooperatifi yoluyla diğer ortaklarla beraber piyasaya/pazara sunacaktır. Bu birliktelik, kooperatif ortağı kişiye/kişilere pazarlık ve rekabet gücü kazandıracaktır. (Kooperatif, depolama ve üretim tesisleri kurmak yoluyla, ürünleri daha değerli olarak piyasaya sunabilmektedir.)
Özetlemek gerekirse girdi temini sırasında (üretim sürecinde) daha az para harcamakla ve üretim sonrasında ürünlerini daha fazla paraya satma imkanıyla bir kooperatif ortaklarına iki kez kazandıracaktır. Bu kazandırma hali; üretimin devamlılığı, gıda egemenliği, gıda güvencesi, kırsal kalkınma, gelirin tabana yayılması gibi pek çok alana karşılık gelmektedir. Üretim kooperatiflerinin başlıca işlevleri ve rolleri bu kadarcıktır!