
Doğanın Esenliği İçin Onarıcı Tarım…
İklim değişikliği, nüfus artışı, tarım alanlarının kayıpları ve verim kayıpları gibi nedenlerle tarımsal üretimiyle dünya canlılarının doyurulup doyurulmayacağı pek çok kişinin kafasında soru işaretleri oluşturmaktadır. Bu sorular insanları farklı seçenekler ve arayışlara yönlendirdi. Özellikle toprakların yeniden kazanılması ve doğanın esenliği için üzerinde durulan seçeneklerden birisi de rejeneratif tarım (onarıcı/canlandırıcı tarım) oldu.
Onarıcı tarım konusunda sahada çalışmalar yapan Ziraat Mühendisi Sibel Elbir ile bir görüşme gerçekleştirdik;
Rejeneratif tarım/onarıcı tarım ne demektir? Bu kavram, dünyada ve ülkemizde ne zamandır uygulama bulmaktadır?
Rejeneratif tarım/onarıcı tarım ürün, toprak, pestisit, hayvan, bitki ya da insan demeden tümüyle ilgilenen insan ve doğanın barıştığı bir arada olduklarını hatırladıkları bütüncül sürdürülebilir tarım modelidir.
Tarımı ve güvenli gıdayı sürdürülebilir kılacak, iklim krizine dur diyebilecek, emisyon salınımını sıfıra indirebilecek yapıya sahip üretimdir.
Onarıcı tarım, terim olarak ilk defa 1980’lerin başında Rodale Enstitüsü tarafından kullanılmış. Ayrıca Rodale Yayıncılık 1986 ve 1987 yıllarında rejeneratif tarım kitapları yayınlamış. Daha sonra ise Enstitü bu terimi kullanmayı bırakmış, ta ki 2014 yılında “Rejeneratif Tarım ve İklim Değişikliği” başlıklı teknik incelemeyi yayınlayana kadar. 2010 yılından 2021 yılına kadar rejeneratif tarımdan araştırmacılar, bakanlar ve çeşitli STK’lar röportajlarında, haberlerinde, yazılarında bahsetmiş. 2021 yılında Joe Biden’ın Tarım Bakanı Tom Vilsack’ın Senato Davasında rejeneratif tarım pazarından bahsetmesi ile birden ilgi artmış ve artık gerekliliğinin anlaşılmasından, desteklenmesi ve geçiş süreci hız kazanmış. Aynı yıl Biden çiftçilerin geçiş süreçlerinin desteklenmesi için ciddi bütçe kararları aldı, büyük şirketlerin fon ayırmasını önerdi, bu hızlı ivme pek çok global şirketin karar alma ve faaliyete geçmelerini hızlandırdı.
Pepsico, 2021 yılında 2030 yılına kadar tedarik zincirindeki çiftçiler ile birlikte çalışarak 7 milyon dönüm arazide onarıcı tarım yapmayı hedeflediklerini ilan etti.
Unilever, 2021 yılında ronarıcı tarım tedarik zincirlerine dahil etmek için uygulama planı duyurdu.
Nestle, 2021 yılında emisyonlarını %95 oranında azaltmak amacı ile onarıcı tarım 1,8 milyar dolar yatırım yapacağını duyurdu.
İrili ufaklı ulusal ve uluslararası pek çok şirket tedarik zincirlerini yeniden gözden geçirmekte ve mümkün olduğunca onarıcı tarım ile üretilmiş ürünleri tercih etmektedir.
Süreç ülkemizde de benzer gelişmiştir. Gözlemlediğim kadarı ile reonarıcı tarım denemeleri ve örnek projeler ile adımlar atıldı, bazı projeler başarısız oldu ve bitti, bazıları bütçe yetersizliği nedeniyle sonlandırıldı, yeni adımlar da atılıyor tabii ki. “Yeterli mi” derseniz ne yazık ki değil. İyi olan tarafı ise bilinirliğinin artmış olması ve çiftçi bilincinin değişime başlamış olması. Konvansiyonel ürünlerde girdi maliyetlerinin artışı, pazar değerlerinin düşmesi maliyetlerin karşılanamaz hale gelmesine sebep oldu. Bu da çiftçilerin alternatif yöntem arayışını tetikledi. Umarım ülke olarak bu fırsatı iyi değerlendirebiliriz.
Onarıcı tarım bir zorunluluk mudur veya seçenek midir?
Üretim modelinize göre, ne kadar kazan-kazan, ne kadar doğaya adil ve özenli üretim yapıyor olmanıza göre bu durum değişiklik gösteriyor bence. “Doğa tükenmez, vermeye devam eder” düşüncesi ile tek yönlü kazan tarafındaysanız zorunluluk, doğaya saygılı çift yönlü kazan-kazan üretim yapıyorsanız seçenektir.
Tüm dünyada ve ülkemizde tarım, konvansiyonel ve sürdürülebilir üretim modelleri ile yapılıyor. Konvansiyonel üretim en kolay, yüksek verimli ve tek yönlü kazanç modeli. Bu nedenle bu üretim modeli için zorunluluk diye düşünüyorum. Konvansiyonel üretim yüksek verim ve yüksek karlılık gibi görünüyor ancak artan girdi maliyetleri ile karlılığı oldukça düştü.
Sürdürülebilir Tarım Modelleri (Organik Tarım, İyi Tarım Uygulamaları, GLOBALGAP vd.) kazan-kazan modeli, doğaya ve tüm canlılara saygılı üretim. O nedenle bu modellerde seçim olabilir.
Aslında sürdürülebilirliği tam karşılayabilmek sosyal uygunluk, onarıcı tarım ve organik ya da İTU gibi modelleri bir arada uygulamak ile mümkün. O zaman bütüncül bakabiliriz diye düşünüyorum.
İklim krizinin tarıma ve üretime etkileri hakkında neler söylenebilir?
İklim krizi ile bildiğimiz pek çok doğrunun yanlış olduğunu hatta yok olma tehdidi ile karşı karşıya olduğumuz gerçeği, üretemediğimiz, nefes alamadığımız büyüklerimizin deyimi ile doğanın öç almaya karar verdiği süreçteyiz. İnsan olarak aklımız ve bedenimizle elde ettiğimiz çok şeyin sadece bize ait olmadığını söylüyor ve gösteriyor iklim krizi. Krizler aynı zamanda değişimin habercisidir. Genellikle 1,5 derecelik ısınma ne yapabilir ki dediklerini duyuyorum sanki aynı gökyüzünün altında yaşamıyormuşuz gibi. 1,5 derecelik artış orman yangınlarına, depremlere, su baskınlarına ve daha hiç karşılaşmadığımız, bilmediğimiz doğal afetlere, canlı varlığın değişiminden bitki deseninin değişimine kadar pek çok şeyi değiştirebilir. Ama bir şey var ki doğa ile birlikte yaşamayı öğrenirsek onarıcı tarım uygulamalarını yaygınlaştırabilirsek bu kriz büyük değişimlere ve yok oluşlara neden olmadan kontrol altına alınabilir. Günlük yaşamımızda doğaya saldığımız emisyonları bitkiler, tutma kabiliyetine sahipler ve bu konuda çok başarılılar. Bu krizde bilmemiz gereken tek şey; artık güçlü olanın değil bilimsel, mantıklı, saygılı ve adil olanın kazanacağıdır.Sizin onarıcı tarım alanındaki çalışmalarınız nelerdir?
Biz Türkiye genelinde 3 bin çiftçi, 70 bin hektar alanda Sürdürülebilir Tarım Danışmanlığı yapıyoruz. 3 yıldır onarıcı tarım konusunda hem kendi kapasite artırma çalışmalarımızı yürütüyor hem de çiftçi eğitimleri düzenleyerek bilinirliğini arttırmaya çalışıyoruz. Geçtiğimiz yıl bin hektar alanda yaptığımız onarıcı tarım uygulamalarını, bu yıl yaklaşık 10 bin hektara çıkarmayı ve bu yöntem ile 50 bin ton CO2 bağlamayı planlıyoruz. Başladığımız karbon miktarını da sertifikalandırmayı ve emisyon ticaretinde çiftçimizin yer almasını hedeflemekteyiz.
Geçmişteki ve günümüzdeki koşullardan hareket ederek gelecekte onarıcı tarım faaliyetlerimizde nasıl bir yer bulacaktır?
Onarıcı tarım bütüncül yaklaşımı ile öncelikle toprak sağlığının geri kazanımı konusunda başarılı olacağına inanıyorum. Ancak hata kaldıramayacak kadar hassas olduğunu düşünüyorum, çünkü teknik tarımsal bilgiye sahip olmayı, bölgeyi iyi tanımayı, iyi analiz etmeyi gerektiriyor, “ben onarıcı tarım yapıyorum” diyerek yola çıkılmamalı. Önce analiz edilmeli çiftçi profilinden toprak yapısına, ekonomik kaynaklarda biyoçesitlilik sahipliğine kadar her noktanın analiz edilmesi ve gerçek yapılabilirlikler ile başlanmalıdır.