Çiftçiliğimiz
Yerel Yönetimler ve Kooperatifçilik Çalıştayı gibi umut veren çalışmalar; yem ve gübre fiyatları, şap hastalığı, sosyal güvenceden yoksun tarım işçileri, kuraklık, iklim değişikliği, et ithalatı, ekim alanlarının azalması, maden yasası nedeniyle talan edilen zeytinlikler, traktör sektörünün küçülmesi gibi iç karartan, can sıkan ve hala çözüm bekleyen birçok sorunun yanında hak ettiği ilgiyi görmüyor…
Antalya’daki Karataş Mağarasının açılmasında çok büyük emek sarf eden Sayın Murat Karataş’ın mağaranın önündeki kafeteryanın girişinde bulunan “Çiftçiliğimiz” başlıklı şiirini okuyunca “Hep mi dertliydi hep mi sahipsizdi, hiç mi gün yüzü görmedi mi çiftçilerimiz?” diye sormaktan kendimi alamıyorum.
Sayın Murat Karataş’ın şiirini çiftçilerimizin güzel günler görmesi dileğiyle sizinle paylaşıyorum:
Koca Süleyman derler babama,
Çift sürerler anam Fatma’yla.
Rezillik diz boyu,
Yorulunca dayanırlar sabana.
Omuzda heybe, elle tohum saçılır.
Her adımda saban taşa takılır.
Sabrımız kalmaz, öküzler geri kaykılır.
Ya zevle, ya da boyunduruk kırılır.
Geceleri domuz bekine gideriz.
Anızda ya da duvarda yatarız.
Yorgunuz, beklerken ımızgarız,
Sıkımız bitti, sapandır silahımız.
Tarlamız adıyla taşlı mı taşlı.
Evleği süreriz iki taraflı.
Ekin gebecede, bir de domuz sürer,
Emeğimiz boşa gider, oluruz gözü yaşlı.
Ev tarla arası yaydır yolumuz.
Usandık, yorulduk kalmadı dermanımız,
Tarlaya ekilen tohumu bile zor alırız.
Kapanmaz, ödünç tohum hesabımız.
On kilometredir, evle tarla arası.
Eşeğimiz anırınca olmuştur yolun yarısı.
İyileşmez hiç eşeğimizin semer yarası.
Bitmez Murat, böyle yaşantının cefası.






