Doğa İle Savaş Halindeyiz!
Kanadalı astrofizikçi Hubert Reeves; “Doğayla savaş halindeyiz. Eğer kazanırsak, kaybedeceğiz” diyerek abartmış mı dersiniz?
3 milyon yıl kadar önce atmosferde 400 ppm seviyesinde olan CO2 oranı, endüstri devriminin hızlanmasının başladığı 150 yıl öncesine kadar, 200ppm civarına gerilemişti. Bugün yine 400 ppm seviyesine çıkarak sera etkisinin artması ile dünya, adeta insan eliyle tersine döndürülmüş oldu!
Sera gazlarının oranının artması özellikle tarımda buharlaşmayı arttıran ve pik, belirsiz iklim-hava olayları yaşamamıza neden olurken; güvenli ve sürdürülebilir gıda erişim zincirinin adım adım kopmasına neden olan felaketler zincirinde olduğumuzu, sürecin içinde yaşayarak da idrak ediyoruz.
Ama elbette daha iyi sonuçlar almak için çalışmalar itinayla devam ediyor!
IPCC (Intergovernmental Panel on ClimateChange) yani Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli 2021 yılı Ağustos ayında yayımlanan rapora göre; küresel ısınmanın neden olduğu her ilave sıcaklık artışı ile aşırı uçlardaki değişiklikler daha da büyümektedir. 0,5°C’lik ilave her ısınma, bazı bölgelerde aşırı sıcaklığın yoğunluğunda ve sıklığında düzensiz, açıkça fark edilir artışlara neden olurken; bazı bölgelerde ise tarımsal ve ekolojik kuraklıklara neden olmaktadır ve olmaya devam edecektir.
Şükür ki; bulunduğumuz coğrafya sadece 1°C eşiğine gelebilmiştir!
Ülkemizin toplam kullanılabilir su miktarı 112 milyar m3/yıldır. Sulamada kullanılan su miktarı 44 milyar m3, içme-kullanma ve sanayi suyu olarak kullanılan miktar 13 milyar m3 ve toplamda kullanılan su miktarı ise 57 milyar m3’tür.
Bu da toplam kullanılabilir net su miktarımızın sadece yaklaşık %50’sini kullandığımızı göstermektedir.
Diğer yandan kişi başına düşen kullanılabilir su miktarı 1960 yılında 4.000m3/yıl iken, bu miktarın 2030 yılında 1.000 m3/yıl olacağı düşünülürse:
70 yıl içerisinde kişi başına düşen kullanılabilir su miktarımızı neyse ki sadece ¼ e indirmişiz!
Sulamanın en kısa bilimsel tanımı; “Bitkilerin ihtiyaç duyduğu sulama suyu ihtiyacının doğal yollarla karşılanamayan kısmının, yapay yollarla bitkinin etkili kök bölgesine verilmesi” şeklindedir.
İleride detaylardan bahsederim ama sanki bu tanım bilim dünyasında hiç yapılmamış gibi; planlanan ve yönetilen su kaynakları ile sulama sistemlerindeki toplam suyumuzun %75 ini kullandığımız gerçeği yanında, bu oranın sadece yarısıyla bile neredeyse aynı büyüklükte hem tarımsal alanların hem de park ve bahçelerin sulanması mümkündür.
Elbette gelişen teknolojinin hakkını vererek doğaya karşı müthiş bir zaferin daha kazanıldığını ve %75 oranının korunduğunu ibretle gözlemliyoruz!
Türkiye’de, önemli bir alternatif su kaynağı olan atık suların yeniden kullanım oranı %2,5’tur. Diğer bir ifadeyle atık suların sadece %2,5’lik bir kısmını yeniden kullanıyoruz. Hâlbuki geri kazanıma uygun atık su oranı yaklaşık %47 seviyelerinde olup, bu oran 3,3 milyar m3 suya karşılık gelmektedir. Bu alanda, dünyada ve ülkemizde birikmiş know-how, temiz su kaynaklarına alternatif yaratmada yeterlidir ve örnekleri vardır. Fakat beklemedeyiz…
Görüldüğü üzere yaklaşık 3 milyar m3 su, sulama yerine alıcı ortamlara deşarj edilmekte; böylece çevre bağlamında doğaya karşı bir zafer daha istikrarla sağlanmaktadır!
NASA tarafından 2021 yılının Ocak ayında yapılan değerlendirmeye göre kök bölgesi (1 metre alınmış) toprak nem tahmini gerçekleştirilmiştir ve ülkemizdeki kuraklık durumu belirlenmeye çalışılmıştır.
Gerek uydu aracılığıyla yapılan bu ve benzeri tahminler, gerekse ülkemizde kuraklığın belirlenmesine yönelik yürütülen çalışmalar, küresel ısınmanın da etkisiyle kuraklığın giderek daha dikkatli takip edilmesi gerektiği sonucunu göstermektedir.
Bu anlamda su kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir şekilde kullanımı konusunda atılacak her adım, başta gıda güvenliği olmak üzere yaşamın devamlılığı için büyük önem arz etmektedir.
Tüm bunların bir sonucu olarak oluşabilecek arz-talep dengesizliğine bağlı sosyal olaylarda, sosyoekonomik kuraklık gündeme geliyor ki buda ayrıca büyüyen bir problem yumağı olacaktır.
Açlık ve susuzluktan ölen dünyanın belli coğrafyasındaki insanlara ve doğaya karşı, kısa bir süre daha uykuda zafer kazanacağız!
Evrende küçük bir nokta olan dünyanın uzaydaki serüveni ile doğanın denge arayışı arasındaki uyumu insanlık, son 150 yılda fosil yakıtların kullanımı başta olmak üzere su ve toprak gibi bilinçsiz kaynak kullanımı ile hiç olmadığı kadar kökünden sarsmışa benziyor.
Dijital teknolojiler bu gidişata bir çözüm olarak sahaya sürülürken; bu anlamda kirli veri üreten ve üretmeyen teknolojilerin ya da bilimsel yaklaşımların gözden geçirilmesi gerekliliği aşikardır. Önümüzdeki yıllarda önemli gündem maddelerinden birisi dijital kirlilik olacaktır. Sap ile samanı, doğru ile yanlışı ayırt edebilmek için üniversitelerin tüm dünyada yoğun şekilde çalışmaya başlaması ve tekniğin bilinen kısmını aşan inovasyonlara dikkat kesilmesi gerekmektedir.
Alışkanlıklar ve doğru bilinen yanlışlar, sürdürülemez bir savaşı doğaya karşı verdiğimiz gerçeğini, sosyolojik ve psikolojik etmenler bağlamında kuruyan göller, su kaynakları, çölleşen topraklar vb. ile trajikomik şekilde göstermekteyken; körler ve sağırların birbirini ağırlaması ile kaybedecek zamanımızın kalmadığını görüyoruz.
Görülüyor ki; bilimin ve teknolojinin geldiği seviyede doğaya karşı zafer kazanmaya çalışmak, doğa ile uyumlu olmayan yaklaşımlardan medet ummak, maalesef kendini her şartta insana rağmen dengeye getirecek olan doğaya karşı büyük bir savaşı kaybetmeye, kazandığımızı sana sana yaklaşıyoruz.
Ne diyelim, umarım savaşı kazanamayız!