Genetiği Değiştirilmiş Tohumlar
Günümüzde sıklıkla işittiğimiz bir kavram olan genetiği değiştirilmiş (GDO’lu) tohumlar ile tarımın birlikte anılmasına çoğumuz alışkınızdır. Yararlı olup olmadığı konusunda sürekli bir tartışma içerisinde olma durumunda bulunmamız da cabası. Günümüzde artan gıda talebini karşılamanın geleneksel tohumlarla sağlanmasının çok güç hale geldiği, GDO savunucularının en büyük kanıtı. Onları dikkatle dinlediğiniz de açlık sorununa bir çare bulmak “genetik” ile oynamaktan geçiyor.
Doğru, tarımda verim arttı…
Diğer yandan gün geçtikçe tarımda artan verimliliğe şahit oluyoruz. Dekar/hayvan başına alınan verimlerde geçmiş yıllara nazaran çok büyük artışlar görülüyor. Bunun sebeplerinden birisinin sulama, gübreleme, ilaçlamanın yanı sıra hibrit ve GDO’lu tohumların gün geçtikçe artması olarak gösteriliyor.
Kâr hırsı…
Aslında bunlar tohumlar geleneksel tohumlara göre çıktısı çok fazla iken içerdikleri bakımından tamamen uzak durulması gereken tohumlar. Bu tohumun üretilmesinin çeşitli alanlarda etkisi ve amaçları var. Ekonomik kazançlar elde etme açısından da çok etkili bir yöntem. Biliyoruz ki genetiği istedikleri gibi değiştirmek çok uluslu biyoteknoloji şirketlerinin elinde ve yine biliyoruz ki ceplerini para ile doldurmak için ellerinden gelen her şeyi yapmaya hazırlar.
Tohum-gübre-tarım ilacı-kanser ilacı…
Peki sadece tohumdan para kazanmakla yetinmekte midir ki bunlar? Tabi ki hayır! Baktığımızda gördüğümüz tablo şu; A firması GDO’lu tohum üretiyor, bu tohumlara gübre atılmadan verimlilik sağlanamıyor. Yani diyor ki “sen tohumu aldın bu gübreyi de al”. Tabi bu suni gübrenin ne kadar kimyasal içerdiğini de bilmeden Ahmet amca, Ayşe teyze de alıyor.
Yeter mi? Tabi ki hayır! Sonrasında bir bakıyorsun ki ürünü böcekler basmış. Durun bir dakika bu çok basit bir işlem değil miydi? Toprak, su ve tohum. Hadi ben yanına bir de doğal gübreyi koyayım dört aşamalı bir işlem. Nerden çıktı bu böcekler şimdi? Yine bizim firmamız devrede. Bir de üstüne böcek ilacını aldırır sana ve içerisinde ne olduğunu bilmediğin bin bir türlü zehir, kimyasal bulunan domatesin, patatesin olur.
Sanırsın ki çok güzel verim elde ettin fakat kaçırdığın bir nokta şu; aslında sen zehir ürettin. Ve bu zehri sen, çocukların ve bunları senden satın alan bir sürü insan da vücuduna aldı. Bunun sonucunda kanser vakaları arttı. Bir de bakmışsın ki tohumu, gübreyi, tarım ilacını satın aldığın firma kanser ilacı da satıyor. Tam bir şeytan dikdörtgeni…
Gelir dağılımında adalet yok ki…
Bakıldığında bir tohumun genetiğini değiştirmenin ne gibi sonuçlara sebep olduğu görülüyor ve bu bahsettiğim sadece çok küçük bir kısım. Tamam, 8 milyar insanı doyurmak kolay değil fakat biz bu sorunu çözmek için daha da sorun oluşturmamalıyız.
Bunun yerine dünyadaki gelir dağılımda adaleti sağlamamız, gıda israfını ve kayıplarını önlememiz, ekolojik dengeyi bozmayan en etkili ve gelişmiş tarımsal yöntemleri uygulamamız gerekiyor.
Böylece hem bu dünyayı koruyup hem daha sağlıklı bireyler elde etmemiz mümkündür.