Umutsuz Olmak İçin Bir Neden Yok ki!
… “- Dışarıda hava nasıl Gökçen? 30 Ağustos’u iyi bir havada, açık bir havada kutlayabilecekler mi? … Nasıl etraf? Yine öyle güzel, yine öyle yeşil mi?
– … Yeşiller sizin sevdiğiniz gibi… Ancak Ağustos sıcağı biraz sarartıyor etrafı… Biraz değil, iyiden iyiye sarartıyor dedi Gökçen.
– Doğanın bu mevsiminde suya hasreti vardır. Gökten gelmeyen suyu insan eli ile götürmeli. Ağaçları bitkileri, çiçekleri susuz bırakmamalı. Ah bir kere ormanlara gidebilseydim! Şöyle yerimden sağlıklı kalkıp, kimsenin yardımını istemeden yürüyerek, o saf ağaç denizinin yeşilliklerinde alabildiğim kadar dolaşabilseydim…. Aslında ne kadar küçük ne kadar kolay bir istek değil mi Gökçen… Ama gel gör ki bazen çok basit, çok küçük istekleri bile yerine getirmekten yoksun kalabiliyor insan. Bu insan, gününde ordulara, uluslara, devletlere hükmeden bir insan bile olsa… Sana çok büyük bir özlemimden bahsetmek istiyorum Gökçen dedi.
– Sizin özlemlerinizi dinlemek çok hoşuma gidiyor ama umutsuzlukla dolu olmasın ne olur bu özleminiz diye cevap verdi Gökçen.
– Umutsuz olmak için bir neden yok ki… Sadece bu yatağı ve hastalığı sevmiyorum hepsi o kadar. Evet biz özlem duyuyorum içimde. Büyük bir özlem… Sevdiğim vatanımın bir köşesinde şöyle ağaçlardan etrafın, hatta ve hatta gökyüzünün bile görülmediği bir köşesinde planını kendimin çizeceği küçük, mütevazi bir ev olsun istiyorum. Gideyim oraya, çiçeklerle uğraşayım, kuşlarla uğraşayım, ağaçlarla haşır neşir olayım. Tıpkı mutlu, sade yurttaşlarım gibi yaşayıp gideyim öylece… Acaba bu mümkün olabilecek mi? Sanmıyorum… Gençliğimden beri düşlediğim şeydi bu… Rahmetli anneme de böyle söyledim: Küçük ağaçlar arasında bir ev yaptıracağım size, orada birlikte mutlu yaşayıp gideceğiz. Onun da hoşuna giderdi bu sözlerim, sevinçten parlardı gözleri… İçimdeki duyguları anlatabilmekte güçlük çekiyorum. Bu yeşil tutkusunu, bu ağaç sevgisini… İnsanlar öldükleri zaman böyle ormanların içinde gömülmelidir. Hiç olmazsa orada ağaçların serinliği ve koruyuculuğu altında rahat ederler. Bizim eski mezarlarımızdaki serviler bu yönden bir anlam ifade etmiyor mu?”…
Umutsuz olmak için bir neden yok ki!
Ah bir kere ormanlara gidebilseydim!
Düşlediğim şey…
Ağaçlardan gökyüzünün bile görülmediği vatanımın bir köşesi…
Planını çizdiğim küçük mütevazi bir ev…
Çiçeklerle uğraşayım…
Kuşlarla uğraşayım…
Ağaçlarla haşır neşir olayım…
Sade yurttaşlarım gibi yaşayayım…
Gençliğimden beri düşlediğim şeydi bu…
Orada birlikte mutlu yaşayıp gideceğiz…
Bu yeşil tutkusu, bu ağaç sevgisini anlatmakta güçlük çekiyorum…
İnsanlar öldükleri zaman ormanların içine gömülmelidir…
Hiç olmazsa ağaçların serinliği ve koruyuculuğu altında rahat ederler…
1938 yılının 30 Ağustos’u, büyük zaferin anıtlaştığı günün tarihi yaklaşırken Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün Sabiha Gökçen’le yaptığı söyleşiyi paylaştım sizinle…
Dumlupınar’da Büyük Atatürk’ün başkomutanlığında 30 Ağustos’u zaferle taçlandırmış Türk milletinin lügatinde “umutsuzluk” kelimesine yer yoktur…
Zafer Bayramımız kutlu olsun…