Köşe Yazısı

Tarımsal Üretim Nasıl Düzlüğe Çıkar?

“30 Ağustos Zaferi, Türk Milleti için; Cumhuriyete, demokrasiye ve laikliğe açılan bir kapıdır. Emperyal devletler ve uydusuna karşı bu zaferi bize kazandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını minnet, şükran ve saygıyla anıyorum.

 30 Ağustos Zafer Bayramı Kutlu Olsun.”

Şehirlerimizde insanımızın büyük bir çoğunluğu, tarım ürünlerine, başta kırmızı ete ve süte aşırı fiyat yükselmesinden dolayı ulaşamıyor.

Çiftçi de para kazanamıyor ve de tarımsal üretim nüfus başına artmıyor.

Bu konularda sayısız yazılar yazılıyor, raporlar hazırlanıyor, bilen veya bilmeyen ya da konuları saptıranlar TV ve medyada boy gösteriyor. Ancak ne yazık ki konuyu bir bütünsellik açısından anlamak yerine, eski Hint söylencelerinde yer alan “Kör Adamlar ve Fil” öyküsüne benzer şekilde, genellikle bir konunun değişik yanlarını tanımlamaktan ileri gidilemiyor.

Tarımsal Üretim Nasıl Düzlüğe Çıkar?

Tarımın desteklenmesi, aile işgücü temelinde yapılmalı ve kooperatif örgütlenmesi başat olmalı

Türkiye’de aile işgücü temelindeki işletmeler, tarımsal işletmelerin hala büyük bir çoğunluğunu oluşturuyorlar. Tarımsal nüfusu istihdam ettikleri için toplumsal yanı olan bu işletmeler, tarımsal kooperatiflerde örgütlenmek zorunda. Kooperatifler aracılığıyla çiftçilerin sanayici olmaları sağlanmalı. Katma değer bu şekilde çiftçi eline geçebilir

Tarımsal kooperatifler, üretim için girdi ve ara malları sağlama ile ürünlerin işlenmesi (ortak makine parkları, kaba ve yoğun yem üretimi, ortak sağım hane, soğuk zincirin sağlanması) ve pazarlaması yanında kolektif üretim yapan kooperatifler şeklinde olabilir.

Tarımda üretim planlaması yapılmalı

Tarımsal üretimdeki plansızlık var. Çiftçi kendi başına üretim deseni belirlemeye itilmekte. Bu durumda, kimi zamanlar üretim fazlalığı, kimi zamanlarda da üretim azlığı ortaya çıkmakta.

Planlama verimliliği artırdığı gibi, kısıtlı olan üretim etmenlerin ekonomik kullanımına da olanak sağlar. Planlama yardımıyla tarımsal üretimde de çiftçi hangi ürünlerin nasıl ve ne miktarlarda üretileceğine doğru karar verebilir.

Tarımsal planlamada iklimsel değişiklikler göz önüne alınmalı

İklim değişikliğiyle tarımsal mücadelede; münavebeli tarım, tohum ıslah çalışmaları ile iklime uygun çeşit yetiştirme, tarım arazilerinin toplulaştırılması, doğru gübreleme, ilaçlama ve uygun sulama programlarının uygulanması zorunlu.

Aslında küresel iklim değişikliği hayatımızın her alanına yayılmış durumda. İşin ekonomisi, ekolojisi, politikası, sosyolojisi derken etki alanı her geçen gün artıyor. İklimdeki değişimden enerji sektörü, turizm, lojistik, sağlık, sigortacılık, finans ve hatta gayrimenkul sektörü bile etkileye başlamış bulunuyor.

Toprak reformu yapılmalı

Türkiye’de kimilerinin görmezlikten geldiği toprak dağılımındaki dengesizlik, Doğu ve özellikle Güneydoğu’da hala egemenliğini sürdürüyor. Toprak reformu, işsizliğin ve mevsimlik işçilik sorunlarının çözümü şart. Toprak reformu, değişik etmenlere (toprağın kalitesi, ürün çeşidi, pazarın yapısı gibi) bağlı olarak, aile temelinden kolektif mülkiyete dek uzanan farklı yapılar altında örgütlenebilir.

Toprak reformu örgütlenmesinde, “Ne nasıl üretilecek, ürünler kime ve ne zaman satılacak” konusundaki kararlar, genel planlama temelinde verilmeli.

Tarımsal AR-GE ve eğitim yeniden düzenlenmeli 

Tarımsal AR-GE etkinlikleri ve eğitim, genellikle endüstriyel tarım ve büyük tarımsal işletmelerin gereksinimlerine göre şekillendirilmiş. Bu durum,  Türkiye’de girdiler temelinde dışa bağımlılığı besleyen önemli bir etmen olmuş. AR-GE planlanmasında, üretici örgütlerinin ve meslek odalarının katkısı da yok. Bütün bu olumsuzluklar dikkate alınarak, aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmeler için kısa dönemde düşük endüstriyel girdiye dayalı sürdürülebilir tarım, agroekolojik tarım, organik tarım ve permakültür tarımın gereksinimlerine uygun ARGE etkinlikleri ve eğitim hizmetleri düzenlenmeli.

Yerel üretim ve yerel tüketim konusu öne çıkarılmalı, oluşturulmalı

Türkiye’de gıdaların çoğu tüketiciye varana kadar besin değerlerini kaybediyor. Enerjinin yüzde 2-17’si, besin taşımacılığında harcanıyor. Enerjinin bedelini tüketici ödüyor. Taşımacılıktan kaynaklanan fiyat artışlarını önlemek için büyük kentlerin çeperinde tarım kuşaklar oluşturulmalı. Gıda sanayisini kimi istisnalar dışında çok büyük işletmelerden küçük ve orta ölçekli işletmelere dönüştürülmeli.

Gıda egemenliği korunmalı 

Türkiye’nin gıda egemenliği için, ulusal gıda pazarlarının adil olmayan dış ticaretten korunması, çiftçilerin genetik, toprak ve su gibi kaynaklar üzerinde haklarının tekelci şirketlere karşı korunması sağlanmalı. Bu, ekonominin diğer dallarında olduğu gibi kamunun denetimiyle olasıdır. Bu bağlamda uluslararası finans kuruluşlarının müdahalesi önlenmeli, iç pazara sermaye giriş ve çıkışları denetlenmeli.

İthalata kesinlikle yönelinmemelidir.

İthalat çözüm değil! Üstelik Türk parası bu kadar değerini kayıp etmişken, bir başka deyişle döviz bu kadar yükselmişken!

Yazımı, “Tüketicilerin artık erişemez olduğu kırmızı et ve süt fiyatı nasıl düşürülür?” konusunda bir öneri ile bağlamak istiyorum.

Kırmızı et ve süt fiyatı neden çok yüksek?

Birincisi; üretici ile tüketici arasındaki pazarlama kanalının uzun olması, bir başka deyişle üretici ve tüketicinin örgütlenme yetersizliği.

İkincisi; kırmızı et ve sütte maliyetlerin yüksek olması.

Maliyetlerin yüksekliğinin en önemli nedenlerinden biri; küçükbaş ve büyükbaş hayvanlarının besleme kaynaklarının başında gelen meralarımızın hızla azalması. İkincisi ise; Dünya Bankası’nın kasıtlı yönlendirmesiyle sığır yetiştiriciliğinin öne çıkarılması.

Özellikle sığır yetiştiricisi, mera ve çayırlarımızın yetersizliği nedeniyle ot ihtiyacını mısır silajı ve yonca gibi yem bitkilerinden karşılamaya çalışıyor. Ancak mazot, su ve elektrik  paralı.

Üstelik beside ve yetiştiricilikte fabrika yemi öne çıkarılmış durumda. Fabrika yeminin hammaddesinin nerdeyse tümü ithalata(dövize) dayalı. Dövizi denetleme olanaklı olmadığı için de et ve sütün üretim maliyetleri giderek yükseliyor.

Bu konuları dikkate almaksızın kim ne derse desin et ve süt fiyatlarında artışı durdurmak olası değil. Çünkü maliyetler yüksek.

Kırmızı et ve sütte maliyetleri nasıl düşürülebilir?

Kısa Dönemde; Türkiye tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğunu, bu kapsamda sığır yetiştiricileri de oluşturduğu için bölgesel farklılıklar da dikkate alınarak ilk aşamada;

  • 5 yıl süreyle 20’den daha az sığırı olan köylü işletmelerinin mısır silajı ve yonca gibi yem bitkileri üretimi için, su ve elektrik parasız karşılanmalı. Diğer bitkisel üretim yapan aile işgücü temelindeki işletmelere de olduğu üzere ÖTV ve KDV’siz mazot desteği de verilmeli. Süt ineklerinden doğan erkek buzağıların besi süresince kesif yem giderleri karşılanmalı.
  • Koyun ve keçi yetiştiriciliği daha yüksek düzeyde desteklenmeli. Koyun ve keçi eti tüketimi özendirilmeli.

Orta ve Uzun Dönemde Ne Yapılmalı?

Ülke hayvancılığının bel kemiği olan doğal çayır ve meralarımız, 1940’lı yıllarda 44 milyon hektarla ülke topraklarımızın yarısından fazlasını kaplarken, günümüzde mera alanı dahil tüm otlakların kapladığı alan yaklaşık 14,5 milyon hektarın altına düşmüş.

Meralarımızın tarım dışı kullanıma açılmış. Üstelik doğal yem alanlarımızın bitki örtüsü, plansız, aşırı ve erken otlatmalar nedeniyle de bozulmuş ve erozyona açık alanlar haline gelmiş.

Mera alanları yeniden kazanılmalı. Mera ağırlıklı besleme olmaksızın su ve elektriğe bağlı yem bitkisi üretimi ve fabrika yemine dayalı bir besleme rejimi ile maliyetleri aşağıya çekmek olası değil.

 

İlgili başlıklar

Yorum yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir