erhan ekmen
Köşe Yazısı

Cumhuriyetin Yüzüncü Yılında Tarım

Öncelikle sömürgeci bütün ülkelere karşı tarihi bir zafer, ezilen ülkelere başkaldırı için bir umut olan şanlı Cumhuriyetimizi kuran ve bizlere emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları ile birlikte, bugüne kadar bu vatan için hayatlarını vermiş bütün şehitlerimizi rahmetle, saygıyla ve minnet ile anıyorum.

Bir asır önce birlik ve beraberlik içinde aynı safta buluşan vatandaşlarımızın emaneti Cumhuriyetimize, bugün de aynı sevgi ve bağlılıkla sahip çıkmak bir namus davası ve vatan borcudur. Emanete ne kadar sahip çıktığımızı görmek için; yüzüncü yılında ülkenin geldiği seviyeye bakmak yeterlidir. Hepimizin ortak değeri olan cumhuriyet ve ülke hakkında herkes kendine göre maddi, manevi, siyasi bir takım yorumlarda bulunabilir. Ama geçmişten bugüne akılla ve vicdanla somut değerlendirmeler yapabilmek ve buna göre gelecek için doğru hedefler koyabilmek ancak insanın kendi uzmanlık konusuyla sınırlıdır. Bu durumda bize düşen, “kendi uzmanlık alanımız tarımda neydik, ne olduk, ne olabilirdik, böyle giderse ne olacağız” sorularının cevaplarını aramak olacaktır.

Binlerce yıl önce tarıma dayalı medeniyetin ilk kez başladığı topraklara, bin yıl önce kıtlık sebebiyle gelmiş ve yurt edinmişiz. Kadim bir tarım kültürüne sahip çiftçi yurttaşlarımızın ülkemize derin bağlılıkları sayesinde bugünlere gelebilmişiz. Emeği ve canıyla milleti hem doyuran, hem de koruyan fedakar ve cefakar bu insanlara Büyük Önder boşuna, “milletin efendisi” dememiş. Bu sözü ile yüzlerce yıldır sömürülen çiftçileri millete, milletin bağımsızlığının teminatı tarımı da üreten çiftçiye emanet etmiş.

Saltanatın ve Hilafetin onlarca yıldır geri bıraktığı ve devamında yok ettiği devletin; Cumhuriyetin ilanı ile yeniden kuruluş yıllarındaki büyük yokluklar ve zorluklara rağmen çağdaş, modern tarım teknikleri ve teknolojileri ülkeye getirilmiş. Bir yandan üretimi arttıran, diğer yandan tarım sanayi ilişkisini oluşturan dev yatırımlar yapılmış. Anlatsak sayfalar dolusu hepimizin bildiği mucizeler başarılmış. Tarım kredi ve satış kooperatifleri, şeker sanayi ve Pankobirlik, Sümerbank gibi dev holdingler çiftçinin ve emekçinin malı olarak kurulmuş. O dönemin imkânsızlıkları içinde Atatürk Orman Çiftliği örnek olmuş, ziraat ve veteriner fakülteleri açılmış, tarım işletmeleri kurulmuş. Sonuç olarak birim alandan ve hayvandan alınan verim miktarlarımız birkaç misli arttırılmış. Yıllar içinde gıda üretim potansiyeli olarak, bırakın nüfusumuzu bölge ülkelerini bile besleyebilecek güce ulaşılmış. Çiftçilerimiz o zamanlar yapılan yatırımlar sayesinde dünya tarımsalda üretim sıralamasında ön sıralara yükselmiş. Bugün de ülke tarımı dünya devleri arasında yer almaya devam ediyor. Dünyada tarımsal üretimde 12. ve AB’nde ise 1. sıradayız. Tarımsal ekonomi büyüklüğü bakımından ise dünyada 7. büyüklükteyiz.

Aslında sahip olduğumuz üretim kaynaklarımıza, doğal varlıklarımıza ve avantajlarımıza göre bu seviyeler az olarak da değerlendirilebilir. Son çeyrek yüzyılda verimlilikte ve teknolojinin yaygın kullanım konusunda ciddi eksikliklerimiz ve hatalarımız oldu. Üretimi dışa bağımlı girdi kullanımına mahkum hale getirdik. Övündüğümüz bütün verimlilik artışları, mazot, gübre, ilaç, hormon, yem içerikleri, alet-makine gibi tamamını ya da çoğunu ülke dışından temin edebildiğimiz girdilere dayanıyor. Buralarda meydana gelebilecek bir tedarik sıkıntısı, üretimimizi kısa sürede yarıya yakın düşürebilecek riskler barındırıyor.

Diğer taraftan TÜİK verilerini doğru kabul ederek hesaplama yapan OECD’nin yaptığı açıklamaya göre; ülkemiz gıda enflasyonu sıralamasında dünyada ilk 5 arasında yer alıyor. Yani dünyanın en fazla tarım ürünü üreten ülkelerinden birisi olarak gıdayı en pahalıya yiyen ülkeyiz. Çünkü sebep-sonuç ilişkilerine dayanan ekonomi politikalarının doğal sonucu olarak, dövize dayalı yapılan üretimde ve sonrasında tüketiciye kadar uzanan zincirde maliyetlerin fahiş artışı önlenemiyor. Serbest piyasa sisteminde devletin müdahale edebileceği sosyoliberal mekanizmalar ise, henüz farkında olunmadığı için kullanılamıyor. İthalata dayalı günlük çözümler ile tarıma kalıcı zararlar verildiğini de fark etmeyen bu zihniyetin son 15 senede oluşturduğu ortam sayesinde tarım ve gıda sektöründe yerli ve milli firmalar teker teker küresel dev şirketlerin eline geçiyor. “Üretsek ne olur zaten yabancı firmalara yarıyor, biz hamallığını yapıp ucuza üretiyoruz, bizim ürünümüzü paketleyip bize pahalıya satıyorlar” diye düşünmeyin. Daha beteri var; ya üretemezsek?

Üretim kaynaklarımız yaklaşmakta olan küresel iklim değişikliğine karşı mutlak korunarak optimal kullanımını sağlayacak bütüncül politikalarla bir türlü doğru planlanamıyor ve sahaya yansıtılamıyor. Bunca kurum ve kuruluşta on binlerce profesyonel çalışanla, kütüphaneler dolusu mevzuata ve yaptırıma dayanarak hemen her alanda milyarlarca lira destek dağıtılmasına rağmen tarımsal üretimde olumlu bir gelişme sağlanamıyor. Üretici, sektörün diğer paydaşları hatta tüketici memnuniyet değil. Çiftçi olması gerektiği gibi değil elinden geldiği kadar üretim yapabiliyor. “Hiç yoktan iyidir, ne yapalım” diye diye, her sene bir öncekini aratır şekilde adım adım zarar büyüyor, iflasa doğru gidiliyor.

Bu arada; çiftçinin gün geçtikçe borç batağına batmasından daha kötüsü var. 60 yaş ortalamasına dayanan çiftçi hızla yaşlanıyor ve gençler tarımdan kaçıyor. Böyle giderse birkaç on yıl içinde tarım işletmeleri önce mültecilere sonra da topluca bedavaya çokuluslu şirketlere geçecek. Türklere ait tarım işletmesi kalmayınca üretimden soframıza kadar gıda temini tamamen kontrolümüzden çıkmış olacak. Bugün, “paramız var ki alıyoruz” diyenler paraları olsa dahi aç kalacak. Lütfedildiği kadar gıdaya ancak ülkemiz aleyhinde faaliyetlerde bulunanlarla işbirliği yapan yandaşlar ufak menfaatler karşılık ulaşabilecek.

Sonuç olarak; bugün beka konusunda sürekli tehdit algısı yapan milliyetçi ve ulusalcı çevreler gerçek riskin tarımda olduğunu mutlaka sonunda anlayacak. Bugün, kerhen, “hamdolsun” diyenler bakalım o zaman ne diyecek? Unutmamak gerekli ki; Cumhuriyetin ilelebet yaşayabilmesi için tam bağımsızlık, tam bağımsızlık için de gıda bağımsızlığının olması şarttır. Bu nedenle gıda bağımsızlığının teminatı olan tarım ile ilgili yapılan değerlendirmeler beka açısından çok önemlidir.

Bugüne kadar yaşanan olumsuz gelişmeler yüzünden sorunlar büyümüş ve üstesinden gelinmez bir görünüme bürünmüş olabilir. Çiftçi, sektör hatta tüketici “fakr-ü zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir”. İstiklal Marşımızın ilk sözünde olduğu gibi “korkmamalıyız”. Her ne olursa olsun, mevcut imkan ve şartlar altında birinci vazifemiz; Türk tarımını korumak, milletin gıda ihtiyacının daima temin etmek ve güvence altına almaktır. Bu görev, Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmek kadar kutsal ve önceliklidir.

Milli bir kurtuluş savaşı boyutuna ulaşan gidişata çeki düzen verebilmek için elimizden geleni yapmalıyız. Türk Tarımının Neferleri olarak; muhtaç olduğumuz kudret birlikteliğimizdedir. Bu bilinçle liyakatli, teknik kadrolarla örgütlü bir işbirliği içinde olduğumuz sürece çözemeyeceğimiz sorun yoktur. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin inançlı yurtsever vatandaşları olarak; ülkümüz Büyük Önder Atatürk’ün ilke ve inkılaplarıyla çizdiği hedeflere, bilimsel, akılcı ve adil yöntemlerle ulaşmak, çağdaş uygarlık yolunda yükselmek ve ileri gitmektir.

Cumhuriyetin yüzüncü yılında Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün izinde, birlik ve beraberlik içinde ülkemize sahip çıkma azmi ve gayreti içindeyiz.

Umutluyuz. Gururluyuz. İlk günkü kadar heyecanlıyız.

İkinci yüzyılına girerken Cumhuriyet Bayramınız Kutlu Olsun.

Dr. Erhan Ekmen
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde Su Ürünleri Bölümü’nde lisans ve Tarım Ekonomisi Bölümü’nde yüksek lisans ve doktora eğitimlerini tamamladı. Ayrıca Anadolu Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde Ekonomi lisans eğitimi aldı. Bunlara ilaveten mesleki alanda çok sayıda sertifikalı eğitime katıldı. Meslek hayatında 34 yılını tamamladı. TBMM’de 5 yıl Milletvekili Danışmanlığı ve THK’da Genel Başkan Danışmanlığı görevlerinde bulundu. Halen 28 yıldır görev yaptığı Tarım Bakanlığı’nda mühendis olarak çalışmaktadır. Bakanlıkta daha çok dış ilişkiler, Avrupa Birliği ve projeler ile ilgili işlerde ve tarımsal istatistik alanında çalıştı. AB’ye uyum çalışmaları kapsamında iki ayrı Fasılda (Malların Serbest Dolaşımı ve Balıkçılık Fasıllarında)Türkiye Müzakere Heyetinde yer aldı ve Brüksel’deki çalışmalara katıldı. AB ile ilgili birçok Alt Çalışma Grubu’nda başkan ya da üye olarak görev aldı. AB projelerinin hazırlanması, yürütülmesi ve değerlendirmesi ile ilgili çalışmalar yaptı. Bu kapsamda 1 yıl boyunca MFİB’de değerlendirme uzman olarak çalıştı. Ülkemizde tarım alanında bugüne kadar yapılan toplam 175 TAIEX eğitim faaliyetinin 15 tanesini gerçekleştirdi. Yine ülkemizde tarım alanında yapılan toplam 21 AB Projesinin 2 tanesini hazırlayarak ülkemize 2,6 milyon avroluk hibe destek kazandırdı. Bu faaliyetler ilaveten yine mili bütçeli projeleri hazırladı. Doktora konusu olan “Üretici Örgütlenmesi” konusunda sahada rekabet gücü, değer zinciri alanlarında çalışmalarda bulundu. Çeşitli seminerlerde ve uluslararası konferanslarda mesleki konularda eğitimler vermekte ve sunumlar yapmaktadır. Tarım medyasında hem köşe yazarı hem de programcı olarak görev yapmaktadır. Halen tarım ile ilgili 1 gazete, 6 dergi ve 4 web sitesinde de köşe yazarlığı yapmaktadır. Bugüne kadar yayımlanmış 1 kitabı ve ağırlıkla kooperatifçilik konularda 1.000’den fazla makalesi bulunmaktadır. Ayrıca 3 ayrı TV kanalında periyodik televizyon programları hazırlamakta ve sunmaktadır. Tarım Gazetecileri ve Yazarları Derneği’nde ve Türkiye Ziraatçılar Derneği’nde Başkan Yardımcılığı görevini sürdürmektedir. Türk Ziraat Yüksek Mühendisleri Birliği Yönetim Kurulu Yedek Üyesidir. Tarım ve Gıda Etiği Derneği ve Afrika Yatırımcılar Konseyi üyesidir. Birkaç kooperatifin kurucusu ya da ortağıdır.

    İlgili başlıklar

    Yorum yapın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir