Köşe Yazısı

Buzağıların Nekrotik Bağırsak Yangıları

Konumuza buzağılarda görülen doku hasarlı bağırsak yangıları, doku ölümlü ishaller adını da verebiliriz. Nekroza sebep olan Clostridium perfringens adı verilen bakteridir. Bu tip bağırsak yangılarının sonucunda ishal, çoğunlukla da kanlı (hemorajik) ishal söz konusu olmaktadır.

Clostridium perfringens çok geniş bir hastalık yapıcı (pathogen) anaerobik bakteri ailesidir. A, B, C, D, E olarak adlandırılan tipleri vardır. Clostridium perfringens tipleri toksin üretirler. Toksinlere göz atarsak; Clostridium perfringens tip A alfa toxin, tip B alfa, beta, epsilon toksin, tip C alfa, beta toxin, tip D alfa, epsilon toxin, tip E alfa, iota toxin üretirler. Görüldüğü gibi alfa toxin (toksin) tümünde üretilmekte olan bir toksindir.

Alfa toxin (phospholipase C, CpPLC) yangısal reaksiyonlara yol açan bir extrasellüler enzimdir. Diğer yandan tüm Clostridium perfringens aileleri tarafından üretilen bir ölümcül (lethal) toxin vardır. Perfringolysin O (PFO, theta toxin) öldürücü darbeyi vuran toxin olarak nitelendirmektedir.

Bu toksin alfa toxin ile birleşerek etkisini daha da arttırmaktadır.

Ayrıca; Clostridium perfringens’in bağırsaklarda E.coli ile birlikte iş görerek etkisini arttırdığı bilinmektedir.

Nekrotik enterocolitisin (hemorajik nekrotik enteritis) çoğunlukla Clostridium perfringens tip C’den dolayı meydana geldiği, kanlı ishale yol açtığı belirtiliyor.

Clostridium perfringens tip A ise Alfa toxin ve perfringolysin o etkisiyle daha çok abomasitis (mide yangısı) ve mide ülserine yol açıyor.

Clostridium perfringens tip C’nin sebep olduğu bağırsak yangılarında ani ölüm şekillenebilir. Bu durumda bir belirti görülmeden buzağıyı ölü bulabiliriz.

Eğer belirti görülürse; ishal, kusma, halsizlik, karın ağrısı, iştahsızlık ve durgunluk gözlenir. Dehidrasyon (susuzluk) oluşur. İshal kanlı ya da koyu renkli olabilir.

Clostridium perfringens tip A ise abomasumda (şirdende) şişme ile ortaya çıkan hemorajik abomasitis’in oluşumunda rol oynar. Bu durumda şirdende (abomasum) ülser ve kanamalar şekillenir.

Clostridium perfringens tip C tarafından oluşturulan nekrotik enteritisten dolayı buzağılar ölmez ise; ağız yoluyla antibiyotik kullanarak tedavi girişimleri denenir. Ancak hastalığın hızlı ilerlediği gerçeğini aklımızda tutalım.

Antibiyotikler makrolidlerden biri olabilir. Aynı zamanda parenteral (kas içi) yolla da desteklenir.

Macrolide (makrolid) antibiyotikler Tilmicosin, Tylosin, Spiramisin, Eritromisin, Azitromisin, Tulatromisin etken maddeli antibiyotiklerdir.

Ayrıca; metronidazol’ün anaerobiklere karşı etkisinden yararlanılabilir. Klindamisin (Lincosamide grubu antibiyotik) anaerobiklere ve aerobiklere etki gösterdiğinden bu hastalığın tedavisinde kullanılabilir.

Ancak; en doğru yol “toxin nötralize eden antikorların” kullanılmasıdır. Hazır antiserum olarak bulunan bu ürünler toksinlerin bağırsaklarda nekrotik lezyonlar geliştirmesini engeller.

Tedavide her zaman ağızdan ve damardan sıvı tedavisi yapılmalıdır. Su ve elektrolit kayıpları giderilmelidir.

Antiinflamatuarların (yangı gidericilerin) kullanılması da önerilir. Ama 3 uygulamadan daha fazla kullanılmamalıdır. Fazla kullanım halinde abomasumda (şirden) hasara yol açabileceği bildiriliyor.

Ayırıcı tanı

Kanlı ishallerin diğer sebepleri yani Salmonellosis ve Coccidiosis (koksidiyoz) gibi hastalıklar yönünden ayırıcı tanı önemlidir.

 

Koruyucu hekimlik

Kuru ve temiz kuralına kesinlikle uyulmalıdır. Göbek kordonu dezenfekte edilmeli, ağız sütü sıklıkla ve bolca içirilmelidir.

Anne adaylarına doğuma 40 ve 20 gün kala klostridium aşıları yapılmalı, doğan yavrulara derhal antiserum uygulanmalıdır. Antiserumların yedinci günden sonra tekrarlanması özellikle tavsiye edilir. Çünkü Clostridium perfringens yedinci günden sonra sorun çıkaracak bir mikroorganizmadır.

Tedavi gerektiğinde antiserum çift doz olarak uygulanır.

Klostrumun verilmesi esnasında kullanılan biberon, sonda ya da süt içirilen kovalar dezenfekte edilmeli, temizlik ve hijyen kurallarına titizlikle uyulmalıdır.

Her türlü stres önlenmelidir.

Kuru ve temizin tersi olan pis ve ıslak ortamların başlı başına stres faktörü olduğu akıldan çıkarılmamalıdır.

Tahir S. Yavuz
Tahir S. Yavuz 1957 yılında Bursa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gemlik’te tamamlayan Yavuz, lise öğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde 1974 yılında tamamladı ve aynı yıl İstanbul Veteriner Fakültesi’nde öğrenimine başladı. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun oldu. 1983 yılı Nisan ayına kadar Bursa Hayvan Hastanesi’nde Veteriner Hekimlik, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde asistanlık yaptı. 1983-1988 yılları arasında Pınar Et’in kuruluş ve işletmesinde görev aldı. Pınar Et’te çalıştığı yıllarda tanıştığı meslektaşlarıyla 1988 yılında Ege Vet’i kurdu. 1988-1998 yılları arasında Amerikan Yemlik Tahıl Konseyi’ne danışmanlık hizmetleri verdi. Ege Vet Genel Müdürü olarak görev yaptı. Ata Fen ve Sürü Yönetimi şirketlerinin kuruluşunda yer alan Yavuz, mesleği ile ilgili olarak çok sayıda makalelerini 2009 yılında “Meslekte 30 yıl” ve 2014 yılında “Meslekte 35 yıl” kitaplarında topladı ve yayınladı. Daha sonra 12 adet kitabı yayınlandı. Mesleğiyle ilgili gazetelerde, dergilerde, internette köşe yazıları halen yayınlanmakta ve çeşitli TV programlarında bilgilerini paylaşmaktadır. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok mesleki örgüte üye olan Yavuz, bir dönem İzmir Ticaret Odası Meclis Üyeliği yapmıştır. SETBİR Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürütmektedir. Yavuz, VİSAD, İZSİAD, İzmir Tarım Grubu ve TAGYAD üyeliklerini de sürdürmektedir. Yavuz, Veteriner Hekim Dr. Nuran Yavuz ile evlidir.

    İlgili başlıklar

    Yorum yapın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir