Köşe Yazısı

İLİÇ

Nerede okudum veya nereden duydum, hatırlamıyorum. Kaynak gösteremediğim için ne kadar doğru olduğunu bilmiyorum. Türk’ün hafıza süresi 12 günmüş. Unutkan insanlar için genellikle “balık hafızalı” ifadesi kullanılır, çünkü balıkların hafızasının 8 ila 10 saniye olduğuna inanılır. Bizim hafızamız biraz daha uzun, 12 gün.  Yanlış anlaşılmak istemem, Türk’ün hafızasını balığın hafızası ile karşılaştırmıyorum. Diğer milletlerin hafıza süresini bilmiyorum ama dost sohbetlerinde başımıza gelen musibetleri konuşurken, gelişmiş ülkelerin uzun süreli planlar yaptığını ifade eder, onlara öykünürüz. Bir anlamda kendimizi gelişmiş ülkelerin hafıza süresi ile kıyaslar onların yanında bir anlamda balık hafızalı olduğumuzu üzülerek kabul ederiz. Gerçi balıklar üzerinde yapılan bir araştırmada, balıkların hafızasının sanıldığı kadar kısa olmadığı, Japon balıklarının en az 4 ay öncesini hatırlayabildiği, hatta birçok konuda balıkların kuşlardan ve memelilerden daha akıllı olduğu tespit edilmiş. Bizim de hafızamızın süresi hakkında araştırmalar yapılmasını ve tıpkı balıklar üzerinde yapılmış son araştırmada tespit edilen sonuç gibi hafızamızın süresinin 12 günden çok daha uzun çıkmasını dilerim… Ancak, birçok şeyi; çok kısa sürede, aynı şekilde yaşadığımızı düşününce bu konuda çok da umutlu olduğumu söyleyemem.

14 Şubat 2024, 2024 yılının Sevgililer Günü değil, Erzincan’ın İliç ilçesi Çöpler Köyü mevkiinde yaşanan felaketin adı. Felaketin üstünden iki hafta, yani 14 gün geçti, İliç’i unuttuk. Niye? Çünkü 14, 12’den büyük. İliç, hafızamızdan silindi. Kimse İliç’i hatırlamıyor, kimse İliç’i konuşmuyor. Kimse 9 canımızın 10 milyon metreküp siyanürlü toprağın altında kaldığını düşünmüyor, henüz cenazelerine ulaşamadığımız konusu ile ilgilenmiyor. 9 can için “biz öldürdük, hepimiz öldürdük, birlikte öldürdük, sesimizi çıkarmadık, her şeye göz yumduk…” demişti, maden çalışanlarından biri. Kimse ağzını açmamıştı, açamamıştı, doğru söylüyordu çünkü… Sadece onlar mı sustu, sadece onlar mı göz yumdu, sadece onlar mı öldürdü; biz de sustuk, biz de göz yumduk, biz de bu suça ortak olduk… Sadece 9 canı mı öldürdük? Varlığımızın nedeni toprağı öldürdük, kurdu kuşu, börtü böceği, doğayı öldürdük… Geçmişimizi öldürdük, geleceğimizi öldürdük… Hepimiz suçluyuz… Sadece siyanürle altın aranmasına izin verenler mi suçlu diyorsun? Yapma güzel kardeşim, siyanürle altın aranmasına izin verenleri kim seçti, izin verenleri atayanları kim seçti? Hiç hesap sordun mu? Yaptıklarımız kadar yapmadıklarımızdan da sorumluyuz…

Cumhuriyetin ilanından 2000’li yılların başlarına kadar maden arama ruhsatı verilen şirket sayısı bin 200 bile değilken, son sekiz yılda maden arama ruhsatı verilen şirket sayısı 386 bin. 1 gram altın bulmak için 1 ton toprak eleniyor, eleme için siyanür kullanılıyor. Toprak, toprak olmaktan çıkıyor. Şu oranlara bakar mısınız; Kırıkkale’nin tüm yüzey alanının yüzde 65’i, Tekirdağ’ın yüzde 65’i, Kaz Dağları’nın yüzde 79’u, İzmir’in yüzde 80’i, Muğla’nın yüzde 59’u, Kütahya’nın yüzde 92’si, Uşak’ın yüzde 80’i, Eskişehir’in yüzde 71’i, Afyonkarahisar’ın yüzde 52’si, Zonguldak’ın yüzde 72’si, Bartın’ın yüzde 72’si, Ordu’nun yüzde 55’i, Giresun’un yüzde 85’i, Trabzon’un yüzde 77’si, Rize’nin yüzde 82’si, Artvin’in yüzde 71’i, Tokat’ın yüzde 46’sı, Gümüşhane’nin yüzde 93’ü, Bayburt’un yüzde 65’i, Erzurum’un yüzde 63’ü, Erzincan’ın yüzde 52’si, Tunceli’nin yüzde 52’si, Sivas’ın yüzde 65’i, Kahramanmaraş’ın yüzde 58’i, Batman’ın yüzde 34’ü, Siirt’in yüzde 34’ü, Şırnak’ın yüzde 34’ü maden ruhsatına açılmış. 24 ilimizin yüzde 63’ü maden ruhsatlarına bölünmüş…

Türkiye’deki tüm tarım alanlarının yüzde 57’si, meralarının yüzde 55’i, doğal alanlarının yüzde 63’ü maden arama ruhsatlı… Bir ülkeye bundan daha büyük kötülük yapılabilir mi? Bugün yaşadığımız gıda fiyatlarının yüksekliğinden, yarın yaşayacağımız kıtlıktan şikayetçi olmaya hiç mi hiç hakkımız yok…

Orhan Haklamaz ve Bestami Yazgan ne güzel söylemiş; “Çiçeklerle hoş geçin balı incitme gönül, bir küçük meyve için dalı incitme gönül, çiçeklerle hoş geçin balı incitme gönül, bir küçük meyve için dalı incitme gönül…”. Nerelere savruluyoruz?

Biliyorum, bu yazının hafızalarda kalma süresi 12 gün…

İliç felaketinden sonra bir şey olmadı ama bu 12 gün içinde belki birkaç maden arama ruhsatı iptal edilir…

Prof. Dr. Mustafa Bekmezci
1973 yılında Akşehir’de dünyaya gelen Dr. BEKMEZCİ, ilk ve ortaokul öğrenimini Akşehir’de, lise öğrenimini Kuleli Askerî Lisesinde tamamladı. 1995 yılında Kara Harp Okulu’ndan Sistem Mühendisi olarak mezun oldu. 2003 yılında Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı’nda yüksek lisans programını tamamladı. 2008 yılında Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalında doktora derecesi aldı. 2015 yılında doçent, 2020’de profesör olan Dr. BEKMEZCİ, halen Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Dekanlığı’nda görevini sürdürmektedir.

    İlgili başlıklar

    Yorum yapın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir