
Şirket Tarımcılığı ya da Aile Çiftçiliği mi?
Dünyada yaşama geçirilen tarım politikaları ile aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelerle gerçekleştirilen aile çiftçiliği yok edilmeye çalışılıyor.
Onların yerine tekelci gıda ve tarım şirketleri tarafından “endüstriyel tarım”, bir başka deyişle büyük dev işletmelerle yapılan “şirket tarımcılığı” ve “sözleşmeli tarım modeli” öne çıkarılmak isteniyor.
Bu modelle bir yandan endüstriyel tohum, ilaç ve kimyasal gübre gibi girdilere sürekli pazar yaratıyorlar bir yandan da kendilerine bağlanan büyük tarımsal işletmelerin ürünlerini işleyip pazarlıyorlar. Aynı zamanda, çok uluslu şirketlerin gelişmekte olan ülkeleri toplumsal ve siyasal açıdan kolaylıkla denetlenmelerine de olanak sağlanıyor.
Burada sorulması gereken bir soru da şu; aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelerle yapılan, bir başka deyişle köylülüğün tasfiyesi ile açıkta kalacak yaklaşık üç milyar dolayında insana, kentlerde iş var mı?
Bu soruya kimi düşünürler şöyle cevap veriyor:
“…Elli yıllık bir zaman dilimi içinde (dünyada), yılda yüzde 7’lik sürekli bir büyüme hızı gibi hayalci bir hipotez gerçekleşse bile, bu rezervin (yani kentlere gelen üç milyar insanın) üçte birini bile emmeyi beceremez. Yani kapitalizmin doğası gereği, köylü sorununu çözemez ve ortaya koyduğu tek perspektif, gecekondulaşmış bir dünya ve beş milyar fazla insandır.”
Genel bir yaklaşımla Batı’nın da özellikle üçüncü dünya ülkelerinde dayatmaya çalıştığı model ise şirket tarımcılığı ve de aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelerin tasfiyesi.
Türkiye gibi ülkelerde de, benzer toplumsal sorun yaşanmakta. İşin bu yanı ihmal edildiği için kırlar boşalmakta, kentlere gelen insanlara sanayi ve hizmetler sektöründe yeterli iş yaratılmadığı için işsizlik ve yoksulluk artmakta.
“Tarımda küçük işletme kalmasın” diyenler bütün bunları düşünmek zorundadır.
Tarımdaki Küçük İşletmeler, Tarımın Zaafı Değildir!
Türkiye’de de benzer algılar yaratılmaya çalışılıyor. Kimi kanallarda tarım şirketlerinin ve özellikle büyük süt sığırı işletmelerinin sahipleri daha fazla üretim ve verimliliğin büyük işletmelerle sağlanacağını dile getiriyorlar.
Tarımla doğrudan ilgisiz iyi niyetli kişiler ve hatta mürekkep yalamış kimi okumuşlar bile bu yaklaşımı paylaşıyorlar. Türkiye’de tarımsal sorunlarının nedenini “aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelere”ne bağlıyorlar.
Bu yaklaşımın sorgulanması gerekiyor.
Aslında, Türkiye’nin tarımda en büyük zaafı, ülkesel anlamda bir tarım politikası olmayışından kaynaklanıyor. İkinci zaafı ise çiftçi örgütlerinin güçsüzlüğüdür. Bu bağlamda tarımın zaafı küçüklüğünden değil, ekonomik olarak örgütlenmenin neredeyse olmayışından ileri geliyor.
Bu kapsamda dev tarımsal işletmeler ile aile çiftçiliği arasında yapılan karşılaştırmalarda, verimlilik katsayısını öne çıkaranlar var.
Bununla birlikte uzmanlar, işletmelerin verimlilik açısından karşılaştırılmasında, salt işçiliği dikkate alan verimlilik katsayısı yerine, toplam etmen verimliliğinin dikkate alınması gerekliliğini dile getiriyorlar.
Toplam etmen verimliliği ise katma değer ya da net gelirin sosyal fırsat maliyetleri ile değerlendirilmiş olan üretim etmenlerinin toplamına bölünmesiyle bulunuyor. Gelişmekte olan ülkelerde emek daha bol, dolayısıyla fırsat maliyeti daha düşük olmasına ek olarak toprak ve sermaye de daha düşük maliyetli. Bu nedenle küçük işletmeler daha yüksek bir toplam verimliliğe sahip olmaktadırlar.
Diğer yandan küçük işletmelerin ölçek sorununun, kamu yatırım ve hizmetlerinin sağlanması ve kooperatifleşme ile aşılabileceğinin bilinmesi gerekiyor. Örneğin devlet sulama tesisleri, girdilerin tamamında desteklemeler, yine girdi ve çıktıların değerlendirilmesinde kooperatifleşme, ortak makine parkları gibi…
Avrupa’da tarımda işletme ölçeğini biliyor muyuz?
İşletme ölçeği ile süt sığırcılığı konusunda iki anımsatma yaparak yazımı bitireceğim.
Bunlardan birincisi AB’nde işletme büyüklüğü ile bilgilerin saptırılması.
Bu konuda bir art niyet olduğu görülmektedir. AB’nde dev işletmeler yaygın değildir.
Örneğin süt inekçiliği açısından büyük işletme olarak kabul edilen 100 baş ve üzeri işletmelerin payı Fransa’da yüzde 1, İtalya’da yüzde 4, Almanya’da yüzde 3,8, Polonya’da binde 1’dir. Bu ülkelerde de aile işletmeleri egemendir. Sorunlarını, kooperatifleşme ile çözmüşlerdir.
Türkiye’ye gelince…
Türkiye tarım işletmelerinin büyük bir çoğunluğu, bu kapsamda sığır yetiştiriciliğinin de küçük ve orta ölçekli köylü işletmelerinde yapılıyor.
TÜİK verilerine göre, büyükbaş hayvancılık sektöründe faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 83,7’sinin 20’den daha az hayvanı var.
Sonuç olarak Türkiye, şirket tarımcılığı ile gıda yeterliliğini sağlayamıyor.
Bu kapsamda kitlelerin yönlendirilmesi de doğru değil.
Türkiye tarımına verilecek yön; tarım işletmelerimizin büyük bir çoğunluğunu oluşturan aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli köylü işletmeleri için çözümlerdir.
Bir tespit daha yapalım:
Türkiye’de süt sığırcılığında kriz olduğunda kapananlar önce büyük işletmeler olmaktadır. Köylü işletmeleri, hayvan sayıları azalmakla birlikte, varlıklarını devam ettirmeye çalışmaktadır.
Tarım Bakanlığının bir çok kurumunda teknik ve idari değişik seviyelerde hizmette bulunmuş, emeklilik sonrası Tarım Kredi Kooperatifleri yan kurulışu Tateks A.Ş ve Panko Birlik yan kuruluşu BETA A.Ş de üst düzey görev yapmış, bir çok büyük tohumcu kuruluşun teknik yapılaşmasında emeği olan biri olarak diyebilirimki bu gün ülkemiz tarımsal üretim alanında yaşanan sorun, tüketim ve üretim çanağının ekonomik parametrelerinin, yetkili kurumlarca doğru yönetilememesinden kaynaklanmaktadır.
Bu durumun tek sorumlusu devletin ilgili kurumlarıdır. Çünlü ilgili yasalarda yetki boşluğu düşünüldüğü gibi yoktur.
Uygulamadaki insan faktörünün son elli yılda getirildiği yozlaşmışlığın kontrol edilemez seviyeye çıkmış olması da önde gelen etkenlerdendir.
Dr. Noyan Kuşman
Tareks
Ayrıca Ülkemiz tarımsal üretiminde bilimin çözemeyeceği bir problem olmadığı gibi, potansiyel kaynak bakımından gıpta edilesi durumdayız.