Et-Süt Sorunu
Türkiye büyük bir facia geçirdi. On bir ilde meydana gelen deprem nedeniyle 48 binden fazla insanımızı kaybettik, yüzbinlerce insanımız da yaralandı. Deprem bölgesinde yardımlar ikinci günden sonra ulaşırken, öncelik olarak insan yaşamları olduğu için hayvanlar ikinci planda düşünüldü.
Depremin acısı taze olduğu için bizler şu anda doğal olarak sadece can kayıplarından söz ediyoruz. Halbuki depremde sadece insanlar hayatlarını kaybetmediler, hayvanlar da telef oldular. Sokak hayvanları ve ev hayvanlarının yanı sıra sığırlar, koyunlar, keçiler, tavuklar da çöken ahırların, ağılların ve kümeslerin altında kaldılar.
Yine köylülerin kullandıkları traktörler ile tarım alet ve ekipmanları da dam, depo çöküntülerin altında kalarak kullanılmaz hale geldiler. Bunların yanı sıra depolarda, damlarda satılmayı bekleyen binlerce ton ürün kayıpları da meydana geldi.
Acılar paylaşılarak hafifletildiğinde bu konular da gündeme gelecek ve insan kayıplarının yanı sıra hayvan ve ekipman kayıplarının boyutları ortaya çıkacak. Velhasıl büyük deprem her anlamda ülkeyi vurdu.
Çöken binalar arasında yem ve ilaç depoları da var. Ayrıca birçok yem ve ilaç satan insan da çöken binaların altında ya can verdi ya da yaralandı. Depolar çökünce yem sıkıntısı baş gösterdi. Depremin ilk günlerinde bölgeye yem gelmezken daha sonraları gelen yemlerin bir kısmı da koordinasyonsuzluk yüzünden heba oldu. Ayakta kalan yem ve ilaç bayileri yapılan yardımlardan etkilendiler ve ürünlerini satamaz oldular.
Aslında devletin bayilerden yem alıp köylülere ücretsiz dağıtması gerekirken bayiler de maalesef mağdur oldular. Bütün bu olaylar yem fiyatlarını arttırırken yem fiyatları karkas et fiyatlarının yükselmesine bu da kasap veya marketlerdeki et fiyatlarının artmasına neden oldu.
Türkiye uzunca bir süredir yem katkı maddeleri yani mısır ve soya açısından net ithalatçı bir ülke. Kanatlı hayvanların (tavuk) beslenmesinde kullanılan mısır ve soya ağırlıklı olarak ithal ediliyor. Yıllık iki milyon ton soya gereksinimini bir milyon 900 bini ithal ediliyor. Mısırın ise neredeyse yarısı dışarıdan geliyor. İthal edilen mısır ve soyanın hemen hemen tamamı da GDO’lu tohumlardan elde edilmiş. Bir de böyle bir sorunla karşı karşıyayız.
MERALAR NE GÜNE DURUYOR?
Türkiye son yıllarda hayvan varlığını arttırmaya çalışıyor. Hayvan varlığı artınca yem kaynaklarının da arttırılması gerekiyor. Öyle oluyor mu? Hayır. Yem sorunu hem et hem de süt fiyatlarını etkiliyor. Yem sorununun çözülmesi için mera alanlarının rehabilite edilerek hayvanlara sunulması gerekiyor. Ancak bu şekilde maliyetleri düşürebilirsiniz. Bununla ilgili çalışmalar var tabii ki. Ancak yeterli mi? Hayır!
Türkiye’nin yem ihtiyacına hayır demek, gözleri ve kulağı köylerden gelen çığlıklara kapatmak anlamına geliyor. Yem açığı fiyatları tetikliyor, yetiştirici kendini kurtaracak ve bir miktar da kar edecek satış fiyatını bulmadığında da hayvanlarını kasaba gönderiyor.
Şu anda et fiyatları yüksek. Süt hayvanı yetiştiricisi sütten kazanamayınca ineklerini yüksek fiyata satıyor. Üretimden ve doğurganlıktan çıkan inekler bir daha yavru veremiyor. Bu da ülkenin hayvan varlığını etkiliyor.
İlk günlerde kesilen hayvanlardan dolayı et sıkıntısı yaşanmazken arkadan ineklerin doğurdukları danalar gelmedikleri için zamanla et sıkıntısı baş gösteriyor. Et fiyatları yükseliyor, düşürmek için ithalat izni çıkıyor, gümrükler sıfırlanıyor, başka ülkelerin üreticilerinin cebine milyon dolarla konuyor ve ülke et ve süt krizine sürükleniyor.
Ülkeye de yazık oluyor.