
Ata’yı Anlamak
Son günlerde ülkenin neredeyse tamamı, nüfusun yarısını cahillikle, diğer yarısı ise kalanları hainlikleri anlamayacak kadar aptallıkla suçluyor. Kendi fikrini tartışmasız çok beğeniyor, beklediği sonuç olmayınca, “ben nerede yanlış düşünüyorum” demek yerine başkasını suçluyor. Öyle görülüyor ki birbirimizi anlamak için caba göstermiyoruz. Hâlbuki sorunlarımızı çözmek için karşımızdakini hor görmek yerine ortak akıl ile ortak menfaate ulaşmaktan başka çaremiz yok. Şu an anlayamadığımız bu durumu belki geçmişe bakarak daha rahat görebiliriz.
Ülkemizde Gençlik ve Spor Bayramı olduğu kadar Atatürk’ü anma Bayramı olarak da kutlanılan 19 Mayıs tarihine geldiğimiz şu günlerde yine Büyük Önderin yol göstericiliğine başvurabiliriz. Her yıl Atamızı adet olduğu üzere O’nun sevdiği şarkıları, çocukluk yaşamı, ezberlediğimiz sözleri ile ansak da, Atamızı anlamak için pek derin bir gayret içine girdiğimiz söylenemez. Niçin toplumun tamamı Cumhuriyet hakkında en ufak bir fikre sahip değilken, üstelik saltanata ve hilafete karşı muhafazakâr bir bağlılık varken devrimle köklü bir değişim yapılmıştır? Daha kendileri bile önemlerinin farkında değilken niçin bütün ülkelerden önce ilk kez bizim kadınlarımıza seçme hatta seçilme hakkı verilmiştir? Aradan geçen yaklaşık 1 asırlık süre sonunda toplumun ne kadarı kadın haklarının farkındadır ve bunu kullanabilmektedir? Ya da Cumhuriyetin nimetlerinden kim, nasıl faydalanmaktadır?
Kendi uzmanlık alanımızdan örnek vermek gerekirse; tarımda yapılan büyük ilerlemeye ve dönüşüme rağmen niçin hala beka boyutunda ciddi sorunlarımız bulunmaktadır? Tarım politikaları bakımından muhteşem akademik eserler yazmamıza, kanunlar külliyesi oluşturmamıza, dev teşkilatlar kurmamıza ve ciddi destekler vermemize rağmen uygulamada dışa bağlı, üretici ve tüketicinin zararda olduğu durumlar yaşanmaktadır. Bütün yükün çiftçinin sırtına yüklendiği sistem ile daha nereye kadar halkımızın karnı doyurulacaktır? Her geçen gün kuraklaşan iklimde giderek yaşlanan çiftçi, birkaç kuşaktır görmediği refaha önümüzdeki son birkaç yılda da ulaşmazsa; üretim ne olacaktır? Tarımdan kopan evlatlarımıza babalarına vermediğimiz imkanları versek bile ne kadarı geri döndürülebilecektir? Gelişmiş ülkelerin sorunlarını çözmek için kullandıkları kooperatifleri biz ne zaman doğru kullanacağız? 250 yıl önce bizden öğrendikleri imece kültürüne dayanan kooperatifçiliğe, “bizim kültürümüze uygun değil” diyen zihniyete daha ne kadar inanacağız?
Ülkemizde kooperatifçilik ile ilgili onlarca yıldır çözülemeyen ve sebebi saçma gerekçelere dayandırılan bir sürü sorun bulunmaktadır. Bu sorunları çözmek için defalarca konferanslar, toplantılar, çalıştaylar yapılmasına rağmen ciddi sonuç alınamamıştır. Çünkü hep aynı adamlar ve bunların yıllar içinde yetişen benzerleri bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrarlamışlardır. Yeni mevzuat çıkartılması, yeniden yeni yapılanma yapılması ve daha çok destek verilmesi dışında hiç bir şey önerilmemiş ve bunu devletin yapması beklenmiştir. Halbuki sadece tarımsal örgütlenme konusunda devlet, yüzlerce sayfalık onlarca mevzuat (1 anayasa maddesi, 13 kanun ve 100’e yakın yönetmelik, yönerge, genelge) çıkartmış, 1 bakanlık, 2 genel müdürlük ve daire başkanlıkları kurmuş, neredeyse 5.000’e yakın kooperatife bugün parasıyla onlarca milyar kredi ya da hibe desteği vermiştir. Buna rağmen bugün hala aynı öneriler getirilmektedir. Durum böyle olunca; karda patinaj yapan araba gibi ya aynı yerde sayılmış ya da inatla yol almak uğruna kaza yapılmıştır. Peki, sizce bu durumda bir tuhaflık yok mu?
Burada hiç kimseyi ve kurumu hedef almamak adına, 92 yıl öncesine dönelim. Büyük Önder Mustafa Kemal ATATÜRK’ün, 1 Şubat 1931 tarihinde İzmir’de yaptığı konuşmada, “Kanaatim odur ki, muhakkak surette birleşmede kuvvet vardır. Kooperatif yapmak, maddi ve manevi kuvvetleri, zekâ ve maharetleri birleştirmektir” sözünü hatırlayalım. Hepimizin ezbere bildiği bu sözün her nedense devamındaki açıklamaya hiç yer vermeyiz. “… Bir zayıf ile bir kuvvetlinin birleşmesinden bahsetmiyorum. Birleşmenin böylesi zayıf olanın kuvvetliye esir olması demektir… MÜSTAHSİLLERİN BİRLEŞMESİNDEN ŞAHSİ MENFAATLERİNİN HALELDAR OLACAĞINI DÜŞÜNENLER TABİİ ŞİKAYET EDECEKLERDİR” şeklinde devam eden konuşma sanki bir mucize gibi yıllar öncesinden bize gereken dikkat etmemiz hususları göstermektedir. Geçen yıllar içinde maalesef menfaati haleldar olanların bütün bir toplumu “kooperatifçilik gomünist işi, bize uygun değil” diyerek kandırmayı başarmışlardır. Üstelik dünya tarihinde komünist/sosyalist hiçbir ülkede bir tane bile kooperatif kurulmamışken toplumun bütün kesimleri bu yalana inandırılmıştır.
İleri görüşlü büyük bir lider olmanın meziyeti ile bize işaret ettiği hususları, bugün bütün gelişmiş ülkelerin uyguluyor olması ve bizim hala arayış çalıştayları yapıyor olmamız düşündürücüdür. Bütün bu açıklamalardan sonra, mevcut yapımızda sahip olduğumuz büyük potansiyeli yeni imkanlara fırsat verecek bir zihniyetin bütün paydaşlar arasında yaygınlaşması gerekmektedir. Çiftçinin de artık devletten destek beklemek ve kooperatifleri devlet kapısı görmekten vazgeçmesi, kendi örgütlü gücü ile neleri başarabileceğini fark etmesi gerekmektedir. Türk kooperatifçiliğinin önü açıktır ve ülkeye büyük hizmetler vermeye hazırdır.
Tartışmalı günler yaşadığımız bugünlerde, Atayı anmanın ötesinde Atayı anlamaya çalışmanın zamanındır.
Birbirimizi suçlayarak işin içinden sıyrılmak yerine nerede hata yaptığımızı bulup, “karşı taraf” diye gördüğümüz bu ülke insanıyla birlik ve beraberlik içinde ortak menfaatlerimizi gerçekleştirebileceğimiz doğruları bulmak zorundayız. Hep birlikte doğru olanı bulacağımıza inanıyorum.