Süt Sektöründe Sürdürülebilirlik
Sevgili okurlar,
Çiğ süt için memeden çıktığı andan itibaren bozulmaya başlayan bir sıvı diyebiliriz. Bu sıvıyı bozulmalardan korumanın en önemli yolları; soğuk zincir, hijyen ve sanitasyon uygulamak. Türkiye’de kooperatiflerin yaygınlaştırılması, sütün çeşitliliğinin (koyun, keçi, manda) , hayvanların refahının artırılması, çiğ süt üreticisinin düzenli bir şekilde bilinçlendirilmesi ve ekonomik olarak rahatlatılması çiğ süt sektörünün sürdürülebilirliğini arttırılmasına katkı sağlayacaktır.
Sektörün sürdürülebilmesi bunların yanı sıra su ve enerjinin verimli kullanılması, atık yönetiminden ambalaj-dağıtım aşamalarının çevreyi koruyarak hareket edilmesine kadarki aşamaların optimize edilmesi, tüketiciye sağlıklı ve güvenilir süt ürünleri sunulması ile gerçekleştirilir.
Enerji tüketimlerine gelirsek; sanayinin enerji maliyetleri son zamanlarda artan elektrik fiyatları ile birlikte oldukça yükseldi. Süt fabrikalarının kısımlarına göre enerji maliyetlerine bakıldığında; genel servislerde yüzde 19, soğutma ve soğuk depolamada yüzde 18, işleme yüzde 13, temizlik işlemlerinde yüzde 13, şişeleme ve paketlemede yüzde 12, şişe yıkamada yüzde 12, hava kompresörlerinde yüzde 9 ve ortam ısıtılmasında yüzde 4 enerji kullanılıyor.
Bunun yanı sıra süt işlemede en çok süttozu üretiminde elektrik ve yakıt tüketimi kullanılıyor. Süttozunu peynir ve tereyağı üretimi takip ediyor.
Bütün bunlara karşın dünyada karbon ayak izi ve sera gazı tüketiminin önemi artınca enerjide üreticiler ve işleyicilerin kaynak olarak yenilebilir enerji kaynaklarına yönelmeleri gerekiyor. Zaten bir çok firmanın artan baskılar ve değişen dünyaya adapte olmak için güneş, rüzgar gibi yenilebilir kaynakların oranını artırmak için çabaları bulunuyor.
İşleme sırasında bazı ürün kayıpları da oluyor. Örneğin sisteme giren 1.000 ton sütün üçer tonu soğutma ve depolama, bir tonu seperasyon-homojenizasyon, üç tonu doldurma- paketleme olmak üzere toplamda on ton süt kaybı yaşanıyor.
Diğer yandan süt işletmelerinde yoğun bir su kullanımı da bulunuyor. Su her türlü temizlikte, pastörizasyon-sterilizasyon ve kasa-şişe yıkama gibi işlemlerde kullanılıyor.
Kullanılan suların yüksek azot ve fosfor içermesi, organik yükünün fazla olması, kostik-asit kalıntılarını içermesi ve doğaya direk karışması sonucunda toprağın-suyun kısa sürede oksijen yükünün azalmasına, su kaynaklarının tahrip olmasına neden oluyor.
Su kaynaklarının tahrip olması ve toprakların kirletilmesi sürdürülebilirlik için çok olumsuz bir durum olarak karşımıza çıkıyor. Atık suların arıtma tesislerine gönderilmesi hem çevresel hem toplumsal hem de ekonomik olarak katkı yapacağından sürdürülebilirlik için atık su merkezleri önemli hale geliyor.
Dolayısıyla süt işletmelerinin kurulmadan önce arıtma tesisinin kurulması ya da ortak bir arıtma ünitesi içinde olan organize sanayide kurulması gerekiyor ve son zamanlarda öyle de yapılıyor.