
OYUK
Orada bir köy var, uzakta; gezmesek de tozmasak da o köy bizim köyümüzdür… Gitmediğimiz onlarca köy, pardon mahallemiz var! Pahalı olduğu için mevsiminde bile satın almakta zorlandığımız ürünleri üretenlerin hangi şartlarda ürettiğini düşünmediğimiz köylerimiz pardon mahallelerimiz var çok uzaklarda. Zaman zaman üreticiler ile röportajlar yapılıyor, üreticiler çektikleri sıkıntıları anlatmaya çalışıyor. Haber niteliği taşıyanlar genellikle üreticilerin yaptığı protestolar ve eylemler oluyor, buna rağmen hiçbir şey de değişmiyor! 2019’da Akbelen’de başlayan doğa nöbetinin hala devam ettiğini kaçımız biliyor; bir şeylerin değişeceğini umut ederek eylemlerine devam ediyor insanlar…
Üretici can çekişiyor; üretici, “biz yok olursak siz de yok olursunuz” diyor. Kimse anlamıyor, yetkililer görmüyor, görenlerin gücü yetmiyor, konuşanların sesi duyulmuyor… Acı bir çığlık yükseliyor, acı bir son yaklaşıyor! Avrupa’da çiftçiler eylem yaptığında Sayın Saadettin İnan, “Türkiye’de çiftçi neden eylem yapamaz?” diye sormuştu. Bıçak kemiğe dayanınca bu da oldu, Bursa Karacabey’de çiftçiler eylem yaptı. Evet, eylem yaptı… Çiftçiler Bursa-İzmir yolu Karacabey mevkiinde traktörleri ile toplandı, karayolunu kapattı, yaşadıkları sorunları anlatmaya çalıştı; verilen fiyatın yetersiz olduğunu, ürünlerinin tarlada kaldığını, emeklerinin karşılığını alamadığını, zarar ettiğini duyurmaya çalıştı… Kaymakam üreticilerin sorunlarını ilgili makamlara ileteceğine dair söz verdi. Bu eylemle üreticinin bazı sorunları olduğu anlaşılmış oldu! Sayın Bakanımız, bazı üreticilerimizin haksız uygulamalarla karşı karşıya kaldığını tespit ettiklerini yazdı, yazısında sözleşmeli üretimin öneminden bahsetti ve bu konuda bir seferberlik başlattıklarını, fırsatçılara üretimdeki dengeleri bozmaya yönelik girişimlere müsaade etmeyeceklerini ifade etti.
Çözüm çok yakın!
İzmir-Güzelbahçe Belediyesinin belediyeye ait tarım arazilerini köylülerin kullanımına açacağını belirtmesi, Balıkesir Büyükşehir Belediyesinin tarımsal sulamayı 0-20 dekar arası tarlalarda ücretsiz, 20-40 dekar arası tarlalarda ise yüzde elli indirimli yapması elbette çok değerli ama sanırım sorun bu ve benzeri bireysel çabalarla çözülemeyecek kadar büyük… Emlakçılar artık köylere el atmış, İzmir’de köylerin pardon mahallelerin (müsaadenizle bundan sonra köy ifadesini kullanacağım) girişinde emlakçıların reklamlarını görüyorsunuz, “bölge uzmanı” diye…
Kendi çözümünü bulan köyler de var! İzmir’de Urla-Barbaros Köyü bunlardan biri. Gözlerden ırak değil, kimsenin gezmediği, tozmadığı bir köy hiç değil. Köyü bilenler, “mutlaka görmelisiniz” diyor. Haliyle merak ediyor insanlar, ziyaret ediyor. Köyün girişinde dikkatinizi insan boyutunda el emeği ile yapıldığı belli çeşit çeşit kuklalar karşılıyor sizi. Köyün içinde de hemen hemen her evin önünde, her elektrik direğinde farklı şekil ve boyutlarda kuklalar var. O zaman insanların niye bu köyü görmelisiniz dediğini anlıyorsunuz. İnsanlar bu kuklaların önünde fotoğraf çektiriyor, espriler yapıyor, gülüyor, eğleniyor. Köyü gezdikten sonra “kahvede oturayım, biraz soluklanayım” diyorsunuz; köyün meydanında, köyün Çanakkale’de verdiği şehitlerin isimlerini, aynı aileden 3-4 kişinin şehit olduğunu görüyorsunuz, rahmetle anıyorsunuz her birini… Kahvede kuklaların hikayesini soruyorsunuz haliyle; merakla gezdiğiniz, her birinin önünde fotoğraf çektirdiğiniz o kuklaların aslında birer korkuluk olduğunu, bu köyde korkuluklara “oyuk” dendiğini öğreniyorsunuz. Bir zamanlar tarlalarda ürüne zarar veren canlıları uzak tutmak için kullanılan korkulukların, artık köye turist çekmek için kullanıldığını öğreniyorsunuz. Tarımla ilgili birçok yanlış uygulama neticesinde artık tarımın bitme noktasına geldiğini belirten insanlar, “aslında tarımın ne kadar önemli olduğunu anlatmak için bu yolu seçtik” diyorlar. Oyukların önündeki yazılı mesajların sadece bir mesaj olmadığını da anlıyorsunuz o zaman. Bir kez daha hayran oluyorsunuz Türkün zekasına. Önünde gülerek, omzuna elinizi koyarak, biraz da onları taklit ederek fotoğraf çektirdiğiniz kuklaların, bir kukla değil de oyuk olduğunu, bulunmaları gereken yerlerinin köyün sokakları değil de tarlalar olması gerektiğini anladığınızda bir burukluk hissediyorsunuz. “Kendi çözümünü bulan köyler de var!” demiştim ya, çözüm olarak kabul ederseniz tabii!
Barbaros Köyü Oyuk Festivali 23-24-25 Ağustos’ta. Sizi bekliyorlar; gidin, görün, eğlenin… Tarım dışında kırsal turizmle de ayakta kalmaya çalışan, tarımın önemini bu kadar güzel anlatan, bu kadar net ve bu kadar anlamlı mesaj veren bu güzel insanlara destek olun. Güzel ülkemin tarımının ve hayvancılığının durumunu, kırsaldaki yaş ortalamasının her geçen gün arttığını da düşünerek, bu ve benzeri festivallerin ne kadar süreceğini ve ne kadar sürdürülebilir olduğunu düşünmeyi de ihmal etmeyin lütfen…