Hileli Gıdalar Cenneti Türkiye
Tarım ve Orman Bakanlığı, hileli gıda üreten firmaların isimleri ile ilgili ifşa listelerini açıklamaya devam ediyor. Geçenlerde de bir liste yayınlandı. Listede baldan-sıvı yağlara, süt ürünlerinden-bitki çay ve ürünlerine kadar birçok üründe taklit/tağşiş yapılmış.
Listedeki bazı firmalar son altı ifşa listesinde de yer alıyor. Bazıları da son iki son üç listede bulunuyor. Bunlardan bazıları kendi birinci markaları ile listede bulunurken, bazıları da yeni markalar icat etmişler.
Gıda maddelerinin ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, mevzuata veya izin verilen özelliklerine aykırı olarak üretilmesi “tağşiş” olarak tanımlanıyor. “Taklit” ise adı üzerinde sütsüz peynir, arısız bal gibi gerçek bir gıdayı taklit etme olarak görülüyor.
Listelerde bazı ürünlerde natamisin de tespit edildiği görülüyor. Natamisin özellikle et ve süt ürünlerinde küflere karşı kullanılıyor. Aynı zamanda kanserojen etkisi olan olan natamisinin peynirlerde kullanımı yasak. Ancak yine de natamisin gibi kalıntı tespit edilen ürünler ve firmalar için “kalıntı tespit edilenler” diye başka bir başlık açılabilir diye düşünüyorum.
Cezalar caydırıcı olmaktan uzak…
Listeler tüketiciler için son derece önemli. Tüketiciler bu listelere bakarak hiç olmazsa hile yapan firmaların ürünlerini satın almazlar. Devletin cezaları caydırıcı olmaktan uzak en azından bu firmaları tüketiciler cezalandırırlar.
Uzun zamandır her ifşa listesi kamuoyu ile paylaşıldığında cezaların arttırılacağı yönünde söylemler geliştirilmesine rağmen nedense bu bir türlü gerçekleştirilemiyor.
Cezalar birincide yüksek para, ikincide hapis ve üçüncüde ticaretten men şeklinde olabilir.
Gelirler düşük…
Cezaları ne kadar arttırsanız arttırın şayet bu ürünlere bir talep varsa bunun önüne geçemezsiniz. Evet, bu ürünlere talep hem de büyük bir talep var. Türkiye’de asgari ücretin açlık sınırının altında, 48 milyon insanın da yoksulluk sınırının altında yaşadığını düşündüğünüzde, çoğunluk 300 lira verip peynir, 300 lira verip tereyağı, 300 lira verip bal, 400 lira verip ambalajlı zeytinyağı satın alamaz.
Ne yapar? Gelirine göre içerisine margarin karıştırılmış ucuz tereyağı, süt olmadan üretilmiş ucuz peynir, şekerden yapılmış ucuz bal, diğer ucuz yağlarla karıştırılmış zeytinyağı satın almak zorunda kalır.
Zorunda kalır, diyorum. Çünkü güvenli gıdaya bu ekonomik durumda istese de ulaşamaz. Demek ki birinci planda çalışanların gelirlerinin arttırılması gerekiyor. Örneğin asgari ücretin hiç kesinti yapılmadan çalışanlara ödenmesi, sigorta ve diğer kesintilerin devlet tarafından karşılanması gerekiyor. Böyle uygulanırsa, personel maliyetlerinin baskısı altında bulunan işverenler de rahatlamış olurlar.
Bu yapılmazsa diğer önlemler hiçbir işe yaramazlar. Ancak yine de alınacak diğer önlemlere de kısaca bakalım.
Ne yapılmalı?
Türkiye’de 675 bin civarında kayıtlı ve onaylı gıda işletmesi varken, bunları denetlemede görevli olan kişi sayısı ise sadece 7 bin. Buna karşın mezun olduktan sonra iş bulamayan ya da başka iş kollarında çalışan binlerce başta gıda mühendisleri, süt teknolojisi bölümü mezunu ziraat mühendisleri ile veteriner hekimler bulunuyor. Gıda terörünün azaltılmasında etkili olacak olan söz konusu meslek gruplarının istihdamı için bakanlık yeni kadrolar açmalı. Bu bir.
Yetkilendirilmiş gıda danışmanlığı projesi hayata geçirilmeli. Bu iki.
Yeterli sıklıkta gıda denetimleri arttırılmalı. Bu üç.
Gıda denetimlerini yürüten birim AB’de olduğu gibi bağımsız ve özerk bir yapıya kavuşturulmalı. Bu dört.
Burada tüketicilere de düşen bazı görevler bulunuyor. Tüketiciler genellikle ürünlerin son kullanma tarihlerine baktıkları için katılan kimyasalların ne olduğu öğrenilemiyor.
Öğrenilse bile yazılan “E” kodları ya da kimyasal katkıların Latince isimleri tüketiciler için bir anlam ifade etmiyor. Bir de gözlüksüz okuyamama gibi bir sorunla da karşı karşıya kalıyoruz. Demek ki etiketlerin yeniden düzenlenmesine gereksinim bulunuyor. Bu beş.