
Ülkemiz İçin Uygun Fiyatlı Gıda Sağlama Yeteneğimizi Sessizce Kaybediyoruz!
2007-2008 Dünya Gıda Krizine baktığımızda, dünya çapında gıda fiyatlarındaki yüksek artışlar bir küresel krize dönüşmüş, siyasi ve ekonomik istikrarsızlıklara, gelişmemiş ve gelişmekte olan ülkelerde sosyal huzursuzluklara neden olmuştur. Bu krizin nedeni tarım ürünleri üreten ülkelerdeki kuraklıklar ve petrol fiyatlarındaki artışlar gösterilmektedir. Petrol fiyatları gıdaların nakliye ve gıda endüstrisinde maliyet artışlarına neden olmuştur. Diğer faktörlerin ise gelişmiş ülkelerdeki biyoyakıt kullanımının artmasıyla beraber tarıma ayrılan arazilerin azalması ve özellikle Asya’da toplumun orta-sınıftaki bireylerinin gıda ürünlerine olan taleplerinin artması olarak görülmektedir. Bu ortam dünyadaki gıda stoklarının azalmasına ve gıda fiyatlarında yükselişlere neden olmuştur.
Peki, bugün aynı şeyleri yaparak farklı sonuçlar beklemek ne kadar doğru?
Dünya dönüşüyor ve birçok kavram eviriliyor. 2008’de yaşanan gıda krizi bugün yaşadığımız gıda enflasyonunun artçısı sayılır. Üstüne bir de pandemi dönemi yaşadık. Bugün sadece ülkemizde değil tüm dünyada birçok sektörde fiyat artışları yaşanıyor. Pandemi sonrası dönemde küresel ticaret, bölgesel ticarete doğru kayıyor. Artık yeni şeyler söylemek gerekiyor. Küreselleşme olgusunu yenilemek ve dönüştürmek gerekiyor. Bunu dönüştürebilen ülkeler Yeni Dünya Düzeninde yerini alacak. Ama değişmeyecek bir tek şey var; Ticaret hacmini ne kadar artırsanız da sonuç olarak önemli olan insan, insan sağlığı ve bireylerin sağlıklı gıdaya erişimi. Bu da ancak üreticinin üretime devam etmesiyle mümkün.
O halde bugün geliştirilen yeni kavramlara körü körüne uymaya çalışan bir konumdan çıkıp kendi özümüze dönüp kendi kadim bilgilerimizi dönüşen yeni kavramlarla birleştirerek yola devam etmeliyiz.
Bu yıl tarımın karşı karşıya olduğu en büyük beş zorluk karmaşık bir tablo çiziyor. Çiftçiler ve küresel gıda sistemi; iklim değişikliği ve artan girdi maliyetlerinin anlık tehditlerinden nüfus artışı ve piyasa oynaklığı gibi uzun vadeli endişelere kadar çok sayıda engeli aşmak zorunda. Bu manzara, ekipman kıtlığı ve nakliye kesintileri gibi kritik sorunlarla daha da karmaşık hale geliyor ve tarım sektörünün birbirine bağlılığını vurguluyor. Öte yandan ekipman mevcut olsa bile, artan talep ve tedarik zincirindeki aksamalar nedeniyle hızla artan fiyatlar, çiftçilerin bütçelerini zorluyor, yeni makinelere yatırım yapmalarını ve mevcut ekipmanları bakımlarını yapmalarını zorlaştırıyor. Bu zorlukların ele alınması çok yönlü bir yaklaşım gerektirir. Bu sebeple teknolojik yenilik, politika müdahaleleri ve hükümetler, bilim insanları, çiftçiler ve işletmeler arasındaki işbirliği çabaları önemlidir. İklim açısından akıllı uygulamaları benimsemek, kaynak verimliliğini artırmak ve adil piyasa koşullarını teşvik etmek, daha dayanıklı ve sürdürülebilir bir tarım sistemi inşa etmeye yönelik önemli adımlardır.
İnsanlar, çok çeşitli konularda daha fazla bilgiye erişmek için doğuştan gelen bir arzuya sahiptir. Bu sebeple modern tarım tekniklerini kullanan çiftçiler, sağlıklı, besleyici ve sürdürülebilir gıda tedarikimize katkıda bulunmaktadır. Matematik basittir, bilim, yeni teknolojiler ve en iyi uygulamaları birleştirmek; çiftçilerin ve çiftlik sahiplerinin gıda sağlamaya devam etmelerini sağlar ve gıda tedarikimizde olumlu bir etkiye yol açar. Bunun yanı sıra ülkemizin gıda üretme yeteneğini korumamız gerekiyor, böylece ülkemizi beslemek için diğer ülkelere bağımlı hale gelmeyiz. Bu sebeple çiftçilerimizin ve çiftlik sahiplerimizin bilimsel akıl yürütmeye dayalı kararlar almalarını sağlamalıyız.
Sonuç olarak 10 yıl önce, “tarım meslek liseleri kurulsun” diye konuşuyorduk. Bugün bunlara sahibiz. Ama gidilecek hala çok uzun bir yolumuz var. “Köylü, milletin efendisidir”. Cumhuriyetimizin 2. yüzyılında daha çok beraberlik içinde sağlıklı nesiller yetiştirmek hedefimiz olmalı.