
Sorun Sadece Suyun Kuruması mı?
2 Şubat 1971 tarihinde, İran’ın Ramsar kentinde imzalanan ve 1975 yılında yürürlüğe giren Ramsar Sözleşmesi, sulak alanların korunması ve geleceğe taşınması alanındaki temel uluslararası metindir. Ülkemiz dahil 171 ülkenin taraf olduğu Sözleşme’nin imzalandığı tarih ve kentin anısına, her yıl 2 Şubat’ta “Dünya Sulak Alanlar Günü” kutlanmaktadır.
Her yıl farklı temalarla kutlanan Dünya Sulak Alanlar Günü’nün 2025 yılı teması, “Ortak Geleceğimiz İçin Sulak Alanları Korumak” olarak belirlendi. Gün kapsamında, sulak alanların doğa ve yaşam üzerinde önemi ve değeri, anlaşılmaya ve anlatılmaya çalışılmaktadır. Bununla beraber çevre ve doğal kaynakların değerlendirilmesi ve sürdürülebilir kullanımı konusunda ülke karnemizin kırıklarla dolu olduğu görülmektedir.
Ramsar Sözleşmesi’nin ülkemizde “odak noktası” olan ve Tarım ve Orman Bakanlığı bünyesinde yer alan Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü verilerine göre, 122 sulak alanımız var. Bu alanlardan 14 tanesi Ramsar Alanı, 59 tanesi Ulusal Öneme Haiz Sulak Alan ve 49 tanesi Mahalli Öneme Haiz Sulak Alandır. Ulusal Öneme Haiz Alanlar arasında; Akşehir ve Eber Gölleri, Çıldır Gölü, İznik Gölü, Meriç Deltası, Hazar Gölü, Gölmarmara Gölü, Ladik Gölü gibi alanlar sayılabilir. Mahalli Öneme Sahip Alanlar arasında ise; Van Sazlıkları, Melen Gölü, Aksaz Gölü, Çiğ Gölü, Ereğli Sazlıkları, Gölcük Gölü, Karagöl gibi alanlar sayılabilir.
Ülkemizde yer alan Ramsar Alanları ise şunlardır; Akyatan Gölü (Adana), Yumurtalık Lagünü (Adana), Manyas (Kuş) Gölü (Balıkesir), Nemrut Gölü (Bitlis), Burdur Gölü (Burdur), Uluabat Gölü (Bursa), Gediz Deltası (İzmir), Kuyucak Gölü (Kars), Sultansazlığı (Kayseri), Seyfe Gölü (Kırşehir), Kızören Obruğu (Konya), Meke Maarı (Konya), Göksu Deltası (Mersin) ve Kızılırmak Deltası (Samsun).
Başta “sulak alan” olarak tanımlanan ve koruma altına alınması gereken alanlarımız olmak üzere su kaynaklarımızı ve sulak alanlarımızı yeterli seviyede koruyamıyoruz. Örneğin Manisa sınırları içinde yer alan Gölmarmara Gölü ve Afyonkarahisar sınırları içinde yer alan Eber Gölü başta olmak üzere pek çok sulak alanımız büyük ölçüde yok olmuştur.
“Ramsar Alanı” olarak belirlenmiş 14 alanımızda da durum pek parlak değildir. Kısa bir tarama sonucu görülebilecek ve basına yansımış haberler incelendiğinde ortaya çıkan düşündürücü tablo şöyledir:
Akyatan Gölü (Lagünü); Çamurlaşma, suyun tatlılaşması, kirlilik yükü, tür kayıpları, tarımsal atıkların tehdidi gibi tehlike çanları çalmaya başladı. 18 bin hektarlık lagünün 12 bin hektarının tarlaya dönüştürüldüğü kaydedilmektedir.
Manyas (Kuş) Gölü; Kirlenme ve suyun azalması nedeniyle alanda yaşam türleri azalmaya başladı.
Burdur Gölü; Son 50 yılda yaklaşık %50’yi aşan bir küçülme var ve alanda yaşayan 144 kuş türünün sayısı 25’e geriledi.
Uluabat Gölü; Sanayileşme ve konutlaşma tehdidi altında ve yavaş yavaş ölüyor.
Gediz Deltası; Kuraklık ve kirlilik kaynaklı büyük sorunlar yaşanıyor ve yaşam türleri azalmaya devam ediyor.
Sultansazlığı; Alanda, 2025 yılının Ocak ayında “nedeni belirlenemeyen” yangın çıktı.
Seyfe Gölü; 27 tanesinin tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu 187 kuş türüne ev sahipliği yapmakta ve madencilik yapılması hedefiyle koruma alanının sınırları daraltıldı.
Kızören Gölü (Obruğu); Tarımsal sulama nedeniyle geçmişte 171 metre derinliğe sahip gölde su önemli ölçüde bitti.
Meke Maarı; Tarımsal sulama amacıyla aşırı yeraltı suyu kullanımı sonucunda kuruma noktasına geldi.
Kızılırmak Deltası; Irmak, yaz aylarında, kuraklık nedeniyle kuruma seviyesine geldi.
Dünya, muhteşem bir denge üzerinde kurulmuştur. Doğada her şey, bir biri ile bağlantılı ve etkileşim halindedir. Doğanın olağanüstü bir döngüsü vardır. Doğa üstünde hakimiyet sağlama, ekonomik kazanç elde etme vb. gibi nedenlerle yapılan her türlü iş ve işlem, bu döngüye müdahale ve dolayısıyla tahribat oluşturabilmektedir. Bu olumsuzluklar, haliyle, doğanın esenliği ve geleceğini derinden etkilemektedir. Doğanın bir parçası sayılabilecek insanın bunlardan etkilenmemesi mümkün değildir.
Sulak alanlar; türlere ev sahipliği, yaşam/tür çeşitlilik kaynağı, tatlı su kaynağı, erozyon önleyiciliği, ekonomik katkıları, çevreye katkıları, iklime etkileri, gıda üretimi gibi paha biçilemez görevlerini ve rollerini sürdürmektedir. Sulak alanlar, taşıdıkları değer ile yaptıkları karşılıksız ve –nerdeyse- sonsuz “ekosistem hizmetleri” nedeniyle korunmalıdır. Doğa ile insanlığın yakın bağlantılı olması yüzünden insanların bütün faaliyetlerini, “sorumlu üretim ve tüketim” ilkeleri çerçevesinde daha özenli ve hassas sürdürmesi gerekmektedir.
Sorun; sadece bir su kaynağının kuruması değildir, suyun sunduğu tüm yaşam ve kaynakların da kurumasıdır.
Çözüm; etik değerler ışığında doğa ile barışık yaşamayı öğrenmektir.