Köşe Yazısı

DEPREM

6 Şubat 2023 saat sabahın beşi… Telefonum çaldı, fırladım yataktan, “hayırdır” diye açtım… Bu saatte pek hayır değildir ama… Mesai arkadaşım izin istiyordu. “Deprem oldu, köyde evimiz yıkıldı, annem göçük altında”… Depremi böyle acı bir haberle öğrendik. Televizyonun karşısına geçtik, 6 şiddetinde bir depremin ülkemiz için, büyük bir deprem olduğunu, yıkıcı bir etkisi olduğunu tecrübe ile biliyoruz, 7,4 diyordu sunucu, daha sonra 7,7 olarak da düzeltme yapıldı… Tam bir felaket… Durumu anlatmaya kelimeler yetmiyor, boğazına takılıyor insanın, sözler anlamını yitiriyor… Her depremde olduğu gibi insanın içinde de bir şeyler göçüyor, bir şeyler göçük altında kalıyor, kendisini çaresiz hissediyor…

İnsan önce yakınlarını merak ediyor. Hemen bölümdeki diğer arkadaşlarımı aradım. “Deprem oldu, nasılsın, bir şey var mı?”… Bir arkadaşımın evinin yıkıldığını, son anda kardeşinin ve babasının kurtulduğunu öğrendim. “Buna da şükür” diyoruz, buruk bir şekilde. Bir arkadaşımızın ailesinin enkaz altında kalmış. Sağ salim çıkmaları için dua ederek, bölgedeki tanıdıklarımı, arkadaşlarımı aradım, onların iyi olduğunu öğrendim. Şükrettim… Peki okulda diğer arkadaşlarımızın, çalışanlarımızın, öğrencilerimizin durumu ne? Okul olarak bu konu ile ilgili nasıl bir çalışma yapacağız? Herkes şaşkın, herkesin morali bozuk, gün ağardıkça felaketin boyutu ortaya çıkıyor… “İyiyim” demekten utanıyor, herkes, “ülkem gibiyim” diyor… Bölgeye ekipler gönderdik, elimizden geleni yaptık, yapmaya devam ediyoruz…Üyesi olduğum tüm gruplardan mesajlar akıyor, bir yandan bölge ile ilgili bilgi veriliyor, bir yandan yardım isteniyor, bir yandan iletişim kurulabilecek kişilerin bilgileri paylaşılıyor… Bölgedeki vatandaşlarımızın battaniye, çadır, yiyecek ve hijyen malzemelerine ihtiyacı olduğu bildirildi, Türkiye’nin her köşesinden yardım malzemeleri kısa sürede yola çıktı ve deprem bölgelerine ulaştırıldı… Türk milleti büyük bir millet olduğunu bir kez daha gösterdi… Bunun yanında istisna diye değerlendirebileceğimiz, yapılan iyiliğe kesinlikle gölge düşürmemesi gereken olumsuz vakalar da yaşandı…

Doğal felaketlerden kaçış yok, sadece yaşanan felaketin etkisini azaltma konusunda tedbirler alabiliriz. Felaketin etkisini azaltmak, herkesin hemfikir olduğu gibi öncelikle bilimin gösterdiği ilkeler doğrultusunda hareket etmekle mümkün. Bu depremde koordinasyon konusunda çok büyük sıkıntılar yaşandığını gördük… Önce canlar kurtarılmalıdır. İnsan hayatı her şeyden önemlidir ama bu gibi afetlerde soğukkanlılığımızı da korumalıyız. Herkes enkaz altındakileri kurtaramaz. Bir kısım enkaz altında kalanları kurtarırken, bir kısım çadır kurmalı, bir kısım yardım tırlarını yardım toplama noktalarına sevk etmeli, bir kısım yaralıları başka şehirlere sevk etmeli, bir kısım yemek pişirmeli, bir kısım güvenliği sağlamalı, bir kısım çocuklarla oyun oynamalı, bir kısım ölen vatandaşlarımızın kimliğini tespit etmeli ve defnetmeli…

Bir kısım da kırsala ulaşmalı… Kırsalda yaş ortalamasının 50’nin üstünde olduğunu biliyoruz. Bu insanlar depremin yarattığı yıkımdan dolayı çaresiz, yardımın neren geleceğini bilmedikleri gibi kimden talep edeceklerini de bilmiyor. Yaylakonak beldesi tamamen yok oldu, 105 vatandaşımız hayatını kaybetti. Kırsalda diğer beldelerimizde de durumun farklı olmadığını tahmin ediyorum. Bildiğiniz üzere Plansız Alanlar İmar Yönetmeliğinin 57’nci maddesine göre köy ve mezraların yerleşik alanları ve civarı ile kırsal yerleşik alanlar ve civarında yapılacak konut, tarımsal ve hayvancılık amaçlı yapılar ile müştemilat binaları yapı ruhsatı ve yapı kullanma iznine tabi değil. Dolayısıyla kırsaldaki yapıların da mekânsal planlamanın da deprem gibi doğal felaketlere uygun olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu yönetmeliğe göre köylerde kaç ev olduğuna dair bilgileri güncel tutmak da oldukça zor. Her şeye rağmen hayat devam ediyor. Bu sezon aynı zamanda üretim sezonu, bu sezon aynı zamanda küçükbaş hayvanların doğum zamanı… Tarım araçları enkaz altında kullanılamaz durumda, hayvanların birçoğu telef oldu… İnsanların yanında kurtarılan hayvanların da barınma ve yem ihtiyacı var… Üretici borçlu, nakit ihtiyacı var… Diğer taraftan insanların topraklarını bırakıp göç etme ihtimali var… Yani bir yanda yaşam mücadelesi bir yanda üretim sorunu… Bu konuların hepsinin devletimizin ilgili birimlerinde çalışan kişiler tarafından düşünüldüğünden ve bu kişilerin yaraların sarılması konusunda gereğini yapacaklarından ve yaptıklarından hiç şüphem yok…

Böyle bir felaketin bir daha yaşanmaması duası ile kaybettiğimiz vatandaşlarımıza rahmet, kurtulanlara ve milletimize baş sağlığı diliyorum…

Prof. Dr. Mustafa Bekmezci
1973 yılında Akşehir’de dünyaya gelen Dr. BEKMEZCİ, ilk ve ortaokul öğrenimini Akşehir’de, lise öğrenimini Kuleli Askerî Lisesinde tamamladı. 1995 yılında Kara Harp Okulu’ndan Sistem Mühendisi olarak mezun oldu. 2003 yılında Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü İşletme Anabilim Dalı’nda yüksek lisans programını tamamladı. 2008 yılında Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yönetim ve Organizasyon Anabilim Dalında doktora derecesi aldı. 2015 yılında doçent, 2020’de profesör olan Dr. BEKMEZCİ, halen Milli Savunma Üniversitesi Kara Harp Okulu Dekanlığı’nda görevini sürdürmektedir.

    You may also like

    Leave a reply

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir