Tarımda Gen
İnsanoğlunun yaşamı tarımsal üretimle devam etmektedir. Tarım, hastalık – savaş dönemlerine bakmadan, değişen iklimi gözetmeden görevini devam ettirmek durumundadır. Bu aşamada insanoğlu, Yeşil Devrimde olduğu gibi kendisine yön vererek kat kat artan nüfusu beslemeyi sürdürmelidir. Tabii ki üretim olanak ve fırsatlarını değerlendirerek.
Bitkisel ve hayvansal üretimle ilgili gelişmelerin keşifler, buluşlar, yeniliklerle sağlandığı bir gerçek. İşte tüm bu atılımların ortaklaşa planlanarak yürütülmesi için Dünya Bankası, FAO, UNEP, WHO, UNDP, IFAD ve UNESCO birlikte önümüzdeki elli yıllık bir zaman için büyük bir proje hazırlandı. Tarımsal araştırma stratejilerinin neler olması gerektiğini belirleyen bu projede[1] (http://www.agassessment.org) dünya tarımsal üretimine yön verecek stratejileriler ortaya konmuştur.
Türkiye’nin bu konularda acele etmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır. Halbuki AB, bu konudaki hedeflerini çoktan belirlemişti. Öyle ki 2030’lara bitkisel gıdaların, öne çıkması beklenen beslenme alışkanlıkları çerçevesinde, kuzey Avrupa ülkelerinin Akdenizli gibi beslenmesi için AB’de baklagillere yönelik “çeşit geliştirme” araştırmalarına daha ilk Çerçeve Projelerinde yer verilmişti.
AB’nin bu kapsamdaki stratejileri ana ürünlerin genomik ve biyoteknolojiden yararlanarak sürdürülebilir üretim, verimi artırma, gıda ve yemde besin değerini artıracak araştırmalara odaklanmıştı. Kısacası AB’nin 2025’lere yönelik araştırmalara yaklaşımı “gen’e yatırım”a odaklanmaktadır.
Gen, canlılarda herhangi bir karakterin, örneğin bitki boyunun uzunluk-kısalığını yöneten kromozom parçasıdır. Bulunduğu fertten klasik ıslahla veya biyoteknolojik yöntemlerle başka çeşitlere aktarılabilmektedir.
Gene yatırımın cazip tarafı, Uluslararası Tarımsal araştırmalar Örgütünün (CGIAR) verilerinde dikkat çekmektedir. Buğday, çeltik ve mısır ıslahında sırası ile 70, 28, 15 milyon dolarlık harcamaya karşın sırası ile 2,500, 10,800 ve 660 milyon dolarlık kazanç sağlanmıştır. Aslında bitki ıslahına yapılan yatırım getirilerinin YEŞİL DEVRİME nasıl yansıdığı Grafikten de kolayca anlaşılabilir.
Tarımda Yeni Genlere Gereksinimi var
Yeni bir çeşidin ömrü genelde ortalama 5-10 yıldır. Değişen ekolojik gelişmelere ayak uyduracak yeni genotipler gerekir. Yeni ortaya çıkan hastalık, zararlılara ve iklim koşullarına dayanıklı yeni çeşitler sürekli ıslah edilmelidir. Hayatımıza son zamanlarda giren organik tarım, dondurulmuş gıda, kurutmalık, pastacılık, konserve gibi yeni yeni tüketim koşulları için de farklı çeşitler geliştirmek durumundayız. Bitkinin bir fabrika gibi kullanılarak gereksinim duyulan A, C, E gibi vitaminler[2], arginin, methionin, lisin gibiamino asitler, karoten, likopen gibi antioksidanlar, kalsiyum, çinko, demir gibi mikro besin elementlerin üretimi endüstriyel olarak bitkilerden sağlanmaya başlamıştır. İşte bu hedeflere ulaşmak için de yine yeni genlere gereksinim duyulmaktadır.
Gen Ticareti
Her ülke tohumculuk sektörü gereksinim duyduğu genleri kendi bünyesinde geliştiremez. Bu durumda, gerekli genin gereğinde devlet bazında sağlanması yoluna başvurulabilir. Pakistan’ın bir gen satın alarak, ücretsiz olarak tüm ulusal tohumcu kuruluşlarının kullanımına vermesi (Cry3 geni); Brezilya’nın, yalnız ülkesindeki tohum şirketlerince kullanılmak üzere bir uluslararası firmaya bir çeşit sipariş etmesi ilk akla gelen örneklerdir.
Bir İsrail genomik firmasının[3] ticari partneri olan uluslararası tohum firmaları için hangi genleri geliştirdiğine bir göz atalım:
- Bayer’e buğday verimini artırıcı, sıcağa-soğuğa toleranslı ve azottan daha fazla yararlanabilen buğday yarıyol materyali;
- Limagrain’e verimi artırıcı, sıcağa-soğuğa toleranslı mısır yarıyol materyali;
- Monsanto’ya verimini artırıcı, sıcağa-soğuğa toleranslı mısır, soya, pamuk, kolza yarıyol materyali;
- DuPont’a sıcağa-soğuğa toleranslı mısır, soya; PAS hastalığına dayanıklı soya yarıyol materyali.
Türkiye’de gen temini konusunda en zorluk çeken bitki ıslahçılarından biri de bu satıların yazarıdır. 1970’lerde Ege Bölgesinde arpa-buğdaydan sonra ikinci ürüne uygun çeltik çeşidi ıslahı aşamasında gereksinim duyduğu erkenci genitörünü ancak beşinci yılda bulabilmişti[4].
Gelişmekte Olan Ülkelere Bir Fırsat
İşte tam bu aşamada bizim gibi gelişmekte olan ülkelere yarıyol materyali, yani gen temini konusunda iki fırsatı değerlendirmemiz gerekir. Birincisi Üniversitelerimizde çok sayıda Moleküler Biyoloji ve Genetik programı açılmıştır. İkincisi dört yılda yeni bir çeşit geliştirme fırsatını veren “gen düzenleme-CRISPR” yöntemlerindeki hızlı gelişmeler[5].
Peki yukarıda değinilen yüzlerce gen gereksinimini üniversitelerin bu birimlerine yönlendiremez miyiz? Önceki YÖK başkanlarından Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın, “Ülkemizde yetiştirilen domates ve buğday tohumlarının büyük bir kısmı, Amerika ve İsrail’den geliyor. Bir Türk aydını olarak bazen gerçekten kendimi çok küçük hissediyorum” ifadesi, Üniversitelerin olaya sıcak bakabileceğini göstermektedir. Gelin, tohumculuğumuzun beklediği binlerce genin-yarıyol materyalinin ülkemizden sağlanmasına çözüm bulalım.
Dipnotlar
[1] Bu satırların yazarı da söz konusu raporun 6.Bölümünün hazırlayıcıları arasında yer almıştır.
[2] Transgenik GOLDEN RİCE nihayet tescil edilerek ticarileştirilmiştir.
[3] http://www.evogene.com/Products/List
[4] Geliştirilen çeşit TOAG92 adıyla Milli Çeşit listesinde yerini almıştır.
[5] https://nazimiacikgoz.wordpress.com/2022/01/09/tarimda-gen-duzenleme-teknikleri-yayginlasiyor-2/