Köşe Yazısı

Üçü Bir Arada

Özellikle sütçü sığır işletmelerinde solunum yolu enfeksiyonu, eklem yangıları ve mastitis birarada sıklıkla ortaya çıkıyorsa çiftliğin Mycoplasma (mikoplazma) bovis yönünden tahlil yaptırması yerinde olur.

Üçü birarada ineklerde pneumoni, arthritis, mastitis hastalıklarını kapsayan bir deyim. Ama buzağılarda pneumoni (zatürre) ve arthritis (eklem yangısı) kombinasyonlarına bilim insanları “Pneumoni-Arthritis Syndrome” adını veriyorlar. Özellikle büyük eklemlerde polyarthritis (çoklu eklem yangısı) ve tenosynovitis (tendon kılıfı yangısı) birlikte seyredecek şekilde ortaya çıkıyor. Bu duruma pneumoni + pleuritis (göğüs zarı yangısı) eşlik ediyor. Mycoplasma bovis enfeksiyonları bu şekilde sürüye yayılıyor.

Mycoplasma bovis özellikle sıkışık, kalabalık barınaklarda hızla yayılmaya eğilimli oluyor.

Mycoplasma bovis yukarıda sayılanlara ek olarak topallık ve döl yolu sorunlarına da yol açıyor.

Buzağılarda ise topallık, pneumoni ve eklem yangılarının yanısıra çok görülen bir hastalık da otitis media, yani orta kulak yangısı.

İneklerde görülen mycoplasma mastitisleri diğer mastitislerden çok farklı. Hatta bilim insanlarının tesbitlerine göre klinik mastitisler “daha sıcak” bir halde ortaya çıkıyor. İneklerdeki meme yangıları (mastitis) klinik olarak görülebileceği gibi, subklinik (gizli) ve kronik olarak da sürüde sorunlar oluşturabiliyor. Bu durum ise Mycoplasma bovis enfeksiyonlarının belirti göstermeden “taşıyıcı” hayvanlarla sürü için büyük tehlike oluşturması anlamına geliyor.

Bilim insanları Mycoplasma bovis mastitislerinin “tedavi kabul etmeyen mastitis” olduğunu ifade ediyorlar.

Mikroorganizmanın yemle, suyla, kolostrum (ağız sütü) ile ve ekipmanlarla sürüde yayılması ise kaçınılmaz bir hal alıyor.

Burun akıntısı en önemli ve doğrudan bulaşma yolu. Burun buruna yakın temas, özellikle buzağılar arasında, hızla yayılmaya sebep oluyor. Bu arada buzağıların düşük kulakları (kulağını bir tarafa doğru eğik tutmaları) orta kulak yangısına (otitis media) işaret eden önemli bir belirti.

Buzağılarda eklem yangılarına ek olarak “pyogranulomatous tenosynovitis” adı verilen tendon kılıfı yangıları da, ne yazık ki, buzağılar arasında yayılıyor. Sürüde, başta buzağılar olmak üzere, akciğer apsesi, eklemlerde irin ve bursitis (eklem yastığı yangısı) ortaya çıkabiliyor.

Bilindiği gibi sürü yönetiminin temel ilkeleri kuru ve temiz, iyi kayıt ve iyi gözlem’dir. İyi bir gözlem ile öksürük, burun akıntısı, göz yaşı akıntısı, sık soluma, iştahsızlık ve ateş tesbit edilirse Mycoplasma bovis’ten şüphe edilmelidir. Tabii ki bunlar belirtilerdir. Teşhis laboratuvar muayeneleriyle konulur. Yukarıdaki belirtiler bizim şüphelenmemizi gerektirir.

Mycoplasma bovis bazen Enfeksiyöz Keratokonjunctivitis (pembe göz hastalığı) yapan etkenler arasında da yer alır.

Mycoplasma bovis’i çok tehlikeli hale getiren mikroorganizmanın yapısıdır. Mikroorganizmalar genel olarak “hücre duvarına” sahiptirler. Antibiyotikler ise çoğunlukla mikroorganizmaların hücre duvarını yok ederek bakterileri öldürürler. Fakat Mycoplasmaların hücre duvarları yoktur. Dolayısıyla hücre duvarını yok ederek bakterileri öldüren antibiyotikler mycoplasmalara etki edemezler. Çok kullanılan, yaygın olarak başvurulan birçok antibiyotik mycoplasmaların tedavisinde yarar sağlamaz. Sadece Fluoroquinolon grubu antibiyotiklerden enrofloksasin, danofloksasin, tetrasiklinlerden oxytetracyclin, makrolidlerden tylosin ve tilmicosin gibi etken maddeleri içeren antibiyotiklerden fayda umulur. Ek olarak tulatromisin ve gamitromisin etken maddeli ilaçlar da mycoplasmalar üzerinde etkilidir.

Mycoplasmalar “mollicutes” yani yumuşak kılıflı yapıda olmalarının yanısıra biofilm oluşturma yeteneğine sahip olduklarından tedavi zordur. Koruyucu hekimlik ve biyogüvenlik önlemlerine çok dikkat edilmelidir. İş tedaviye kaldığında her zaman başarı elde edilemez.

Bulaşma yolları gayet geniştir. Hava yoluyla (aerosol yolla) bulaşma olabileceği gibi boğa atlatma (doğal aşım) yoluyla da bulaşma ihtimali vardır. Böyle durumlarda mycoplasma ile ilgili yavru atmalarla (abortion) karşı karşıya kalırız.

Besi danalarında Mycoplasma bovis’in karıştığı pneumoniler görülebilir. Genel olarak nakliyenin ardından 3-10 gün içerisinde görülen pneumonilerin (solunum yolu enfeksiyonlarının) Pasteurella multocida, Mannheimia haemolytica  mikroorganizmalarından dolayı olduğu, ancak 3-4 hafta sonra ortaya çıkan pneumonilerin Mycoplasma bovis ile ilgili olabileceği bildirilmektedir. Tedaviye cevap vermeyen zatürre (pneumoni) söz konusu olduğunda mycoplasmalar akla gelmelidir.

Mycoplasmalarla başedebilmenin yolu “koruyucu hekimlik”tir.

Buzağılara ağız sütü (kolostrum) içirilmemeli veya pastörize edilerek içirilmelidir. Mycoplasma bovis çevresel koşullara dayanıklı değildir. Sıcaktan (kaynatılmak suretiyle) çabuk etkilenir. Mikroorganizma güneş ışığını sevmez. Nemli, karanlık ve soğuk ortamları sever. Böyle ortamlarda yaşamını uzun süre sürdürür.

Buzağılarda en önemli stres faktörü kabul edilen sütten kesme döneminde stres giderici katkılar, aminoasitler, vitaminler ve izminerallerin yemlere katılması uygun bir koruyucu hekimlik hizmetidir. Her türlü ani değişiklikten sakınmak, sakınılamıyorsa bazı özel desteklerle hayvanları desteklemek yerinde olur.

Mastitisli sütlerin buzağılara içirilmemesi özellikle tavsiye edilir.

Hayvan hareketlerinin, mümkün olduğunca, kısıtlanması gerekir. Barınaklarda hayvanlara optimum (en uygun) alan mutlaka tahsis edilmeli, sıkışık, kalabalık ortamlardan kaçınılmalıdır. Biyogüvenlik önlemlerinden başlıcası olan “karantina”ya önem verilmeli, dışarıdan alınan hayvanlar sürüye hemen katılmamalıdır.

İneklerin döllenmesinde doğal aşım (boğa atlatma) artık kesinlikle terk edilmelidir.

Hızla yayılan ve tedavisi zor olan Mycoplasma bovis ile mücadelenin en etkili yolu aşılamadır. Aşılama otogen aşı (otovaksin = ısmarlama aşı) ya da ticari aşı şeklinde olabilir.

Koruyucu hekimliğin bir yolu da hastalığı yayma ihtimali olan hayvanların sürüden çıkarılmasıdır.

Özet olarak; Mycoplasma bovis enfeksiyonlarının tedavisi zordur. Şüphe edilmesi halinde laboratuvar tahlili yaptırılması, tedaviden değil koruyucu hekimlikten yana işlemler yapılması yerinde olur.

Tahir S. Yavuz
Tahir S. Yavuz 1957 yılında Bursa’da doğdu. İlk ve orta öğrenimini Gemlik’te tamamlayan Yavuz, lise öğrenimini Bursa Erkek Lisesi’nde 1974 yılında tamamladı ve aynı yıl İstanbul Veteriner Fakültesi’nde öğrenimine başladı. 1979 yılında İstanbul Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nden mezun oldu. 1983 yılı Nisan ayına kadar Bursa Hayvan Hastanesi’nde Veteriner Hekimlik, Uludağ Üniversitesi Veteriner Fakültesi’nde asistanlık yaptı. 1983-1988 yılları arasında Pınar Et’in kuruluş ve işletmesinde görev aldı. Pınar Et’te çalıştığı yıllarda tanıştığı meslektaşlarıyla 1988 yılında Ege Vet’i kurdu. 1988-1998 yılları arasında Amerikan Yemlik Tahıl Konseyi’ne danışmanlık hizmetleri verdi. Ege Vet Genel Müdürü olarak görev yaptı. Ata Fen ve Sürü Yönetimi şirketlerinin kuruluşunda yer alan Yavuz, mesleği ile ilgili olarak çok sayıda makalelerini 2009 yılında “Meslekte 30 yıl” ve 2014 yılında “Meslekte 35 yıl” kitaplarında topladı ve yayınladı. Daha sonra 12 adet kitabı yayınlandı. Mesleğiyle ilgili gazetelerde, dergilerde, internette köşe yazıları halen yayınlanmakta ve çeşitli TV programlarında bilgilerini paylaşmaktadır. Yurtiçinde ve yurtdışında birçok mesleki örgüte üye olan Yavuz, bir dönem İzmir Ticaret Odası Meclis Üyeliği yapmıştır. SETBİR Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürütmektedir. Yavuz, VİSAD, İZSİAD, İzmir Tarım Grubu ve TAGYAD üyeliklerini de sürdürmektedir. Yavuz, Veteriner Hekim Dr. Nuran Yavuz ile evlidir.

    İlgili başlıklar

    Yorum yapın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir