Bu Yıl Kutlamalarda Değişik Bir Şey Yapalım
Her yıl 21 Aralık tarihi geldiğinde hep aynı tartışma yapılır. “Dünya Kooperatifçilik Günü, 21 Aralık mı yoksa Temmuz ayının ilk hafta sonu mu” diye sanki önemli bir sorunmuş gibi konuşulur. Bugüne kadar yapılan kutlamalar ile ne kadar farkındalık yaratılmış ve çözümler oluşturulmuştur ki yılda 2 kere hatta her gün kutlasak ne olacağı sanılmaktadır?
Amacına ulaşmayan beyhude gayretlerle yapılan basmakalıp kutlamalarla bir yere ulaşılamayacağı ortadır. Devletin vereceği daha fazla destekleme, çıkartacağı yeni mevzuat ve tekrar yapacağı yeniden yapılanma şeklinde sıralayabileceğimiz standart 3 öneri her yıl kırık plak gibi tekrarlanıp ertesi gün bir sonraki seneye kadar unutulmaktadır.
Kamucu anlayış diye muhtemelen sosyalist ülkelerde bile örneği olmayan muhteşem bir kısırdöngü yöntemi icat edilmiştir. Devlet versin, devlet yapsın, devlet ödesin, devlet çıkartsın, devlet kursun yaklaşımı olağan olarak başarısız olunca yine devlet günah keçisi olarak gösterilmektedir. Peki, devlet gerçekten kooperatifçiliği hiç desteklememiş, mevzuat çıkartmamış ve özel kurumlar kurmamış mıdır?
Sadece son 50 yılda çeşitli kredilerle, tip projelerle kooperatiflere özel on binlerce destekleme yapılmış, onlarca milyar lira para harcanmıştır. Hibe için bu işe girenler, ilk krizde kooperatifi terk etmiş geride tabelası kalmıştır. Böyle kontrolsüz, etkisi belirsiz desteğe ihtiyaç yoktur. Mevzuat deseniz kütüphane dolduracak kadar kanun ve bunların uygulama yönetmelikleri, tebliğleri, genelgeleri, yönergeleri bulunmaktadır. Bunca hükmün takibi ve bilmesi zorlaştıkça sahada birinin “siyah” dediğine diğeri “beyaz” demekte, uygulayıcıların kararları keyfileşmektedir. Özellikle son birkaç yıldır çıkartılan yönetmelikler kooperatifçiliğe zarar vermektedir. Mevcutlar zaten fazlasıyla engel çıkartırken artık daha fazla mevzuata ihtiyaç yoktur. “Tek çatı altında Kooperatif Bakanlığı ya da Genel Müdürlüğü kurulsun, her şeyden sorumlu olsun, sorunları bizim adımıza çözsün” beklentisi ile yeni günah keçileri oluşturmaya da ihtiyaç yoktur.
İhtiyacımız olmayan bu müsriflikler sonucu; 2 bakanlık altında taşranın en ücra köşesinde bile teşkilatlanarak 4 farklı kanuna göre 14 tipte 3,5 milyondan fazla çiftçinin ortağı olduğu 13 bine yakın tarımsal kooperatif kurulmuştur. Gelinen nokta itibariyle nicelik olarak AB’den daha iyi olduğumuz söylenebilir. Ülkemizdeki tarım kooperatifi sayısı, çeşidi ve mevzuatı AB’den fazladır. Bunlardan sorumlu kamu teşkilatı AB’den daha yaygın ve yetkilidir. Buna rağmen bizimkiler, nitelik bakımından AB’deki emsalleri kadar başarılı değildir.
Başta kamu olmak üzere, paydaşlar ve hatta kooperatifler arasında “birlikte iş yapamayan bir millet olarak, kooperatifçilik mayamızda yok” saçmalığına inananlar ile zaten başarılı olma şansı yoktur. Kurtuluş Savaşını birlikte kazanan, imece kültürünü dünyaya kazandıran ecdadın kemiklerini sızlatan bu zihniyet değişmedikçe hiçbir şeyin değişmeyeceği aşikardır. Çiftçinin gücünün farkına varmasıyla, ülkede oluşacak yeni siyasi ve sosyo-ekonomik sonuçlar birileri için risk oluşturmaktadır. Büyük Önder, 1931 yılında, “Müstahsillerin birleşmesinden şahsi menfaatlerinin haleldar olacağını düşünenler tabii şikâyet edeceklerdir” diyerek bizi 92 yıl önce uyarmıştır. O günden beri şikayet eden küçük azınlıkların menfaatleri, çoğunluğun haklarına galip gelmiştir.
Toplumlar hak ettikleri geleceklere ulaşırlar. Bu yıl kutlamalarda değişik bir şey söyleyelim. Daha geç olmadan, Allah herkese akıl ve vicdan versin mesajını iletelim.